31 Temmuz 2009 Cuma

çemkiriş arası

doğru düzgün türkçe yazamayan,
ne anlattıkları belirsiz,
laf kalabalığı yapmaktan öte kabiliyetleri olmayan kişilerin bu kadar destekçesi olmasına
vallahi kılım!
ve vallahi kıskançlıktan değil...
bunu dert ettiğimden başta kendime kılım.

zaten bugünden itibaren üçkağıtçı olmaya karar verdim.
burdan kamuoyuna duyuruyorum!
halkın cebindeki paraya göz diken bir düzenbaz olsam bu halk beni daha çok sever.
otobüste amca diyor ki vay efendim niye dava açmışlarda trafiği durdurmuşlar.
başka işleri yokmuymuş?!
ee amcacım, kararı mahkemeler vermiyor mu?
kara kara yazılar asmışlar ankara'nın dört yanına belediyenin açtığı dava neticesinde yol kapanacaktır diye;
davaya sebebiyet veren suçlu değil, hatta kararı veren mahkemenin bile suçu yok da davayı açanın mı suçu var?
sen adamı öldür, savcı davayı açsın mahkum ol, sonra vay uğursuz savcı davayı açtı da ben mahkum oldum de.
oh ne ala memleket!
bak sinirlendim şimdi, aaa!!
öperins!

30 Temmuz 2009 Perşembe

travel the world and the seven seas!

babamın rüyaları çok meşhurdur.
savaşlar, maceralar, ailesel olaylar görür rüyasında
sabah da ballandıra ballandıra anlatır.
anlatma kısmı hariç engin rüya dünyamı babamdan aldığımı söyleyebilirim.
her insan her gece rüya görür ama ben hep dizi film tadında olaylar görüyorum.
öyle oluyor ki eskaza uyanırsam hemen uyuyayım da devamını göreyim diye çabalıyorum,
ama olmuyor maalesef.
bir keresinde michael douglas'la baş rolde olduğumuz bir gerilim filminde oynamıştım rüyamda.
filmdi ama gerçek gibi gerilmiştim.
sonra çok sık araba kullanaMAdığımı görürüm rüyamda.
arabayı sürüyornuşum ama bilmiyormuşum aslında.
çok sık gördüğüm başka bir rüya da basketbol oynarken topu kaldıramamak, kaldırsam bile potaya yetiştirememek.
böyle kollarımda öyle bir ağırlık oluyor ki mümkün değil topu kaldırmam.
babamın isa'yı görmesinden esinlenmiş olacağım ki rüyamda iki kere papayı gördüm.
beni vatikanda misafir ediyordu.
neden hristiyanlığa ait figürler gördüğümüz konusunda ise hiçbir fikrim yok.

rüya konusunu açmamın sebebi aslında şu;
dün gece bir rüya gördüm.
dünyaya bir meteor çarpıyormuş.
çaprmayla 7 katmanda bir delik oluşuyor, ordan ateş topu giriyor içeri.(valla aynen bu resimdeki gibi)
birden her yer kavruluyor, acayip şekilde yanıyoruz.
tüm kanallar dünyanın sonunun geldiğini bağırıyor, başta ali kırca..
kıyamet kopacak diyorum herkese.
korkuyorum ama içim de acayip rahat, günahım yok ki benim..
yecücle mecüc de gelmedi ki nasıl kopuyor diye şaşırmıyor da değilim arada.
bu sırada alman bilim adamları hemencecik bir tampon yapıp o deliği kapatıyorlar.
derin bir oh çekiyoruz; ölmeyeceğiz diye.
ama o da ne, delik paat diye geri itmesin mi o tamponu..
akabinde de uyandım.
terlemiş bir halde, çığlık atarak falan değil, gayet normal bir şekilde..
o zaten filmlerde olur anca ..

bugün bir kaç siteye baktım,
rüyada meteor ya da dünyanın sonunu görmek diye bir şey yok.
kıyamet diye baktım; allahtan tek bana kıyamet olduğunu görmemişim, yoksa ölürmüşüm.
zira rüyasında kendisine kıyamet geldiğin gören kimse ölür yazıyor açık açık..
insan böyle bir şeyi de pat diye söyler mi ayol!
kıssadan hisse, bir sonuca varamadım.
yazın bile örtüye sarınarak uyuduğumdan aklınıza gelen yanlış.
peki ne demek oluyor bütün bunlar biri bana söylesiin!
Öperins!

27 Temmuz 2009 Pazartesi

yaratıcı insanları severim
zevkli insanları da severim,
yaratıcı ve zevkli insanları daha bi severim..
seni seviyorum hesionka!!
:)))


şaka bi yana hesionka'nın tarifi ve ilhamıyla anne ayakkabısına benzetip giymekten imtina ettiğim mantar topuklarımı sevimli bir havaya soktum.
hoş nerde bende o el becerisi, annem yaptı.
ama sorana ben yaptım diyorum,
gerçi daha soran da olmadı ^^

önünü beğenmiyordum bu ayakkabının.
kızlar "neden aldın o zaman" diye sormayacaklar biliyorum.
erkekler için izah edeyim;
bir kadının gözü döndüğünde ne alacağı belli olmaz,
hele ki söz konusu ayakkabıysa.

çeşitli aparatlar almıştım ayakkabının önü için.
hiç biri olmamıştı.
bu dantel çiçek ayakkabının yıllardır aradığı yenilikmiş meğerse.
bir başka güzellik de ayakkabının önü açık olmasına rağmen yeni süsüyle tırnakları kapadığından pedikür stresinin son bulması.
ojesiz bile giyiyorum, çıkıyorum..
süper rahat oldu yani.

şimdi ki hedefim balmain ceket, ama annem gelene kadar bekleyeceğim maalesef :/
ya da biri bana gelsin, balmain ceket diksin!
öperins!

25 Temmuz 2009 Cumartesi

esteban*

aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.**

uzun zamandır televizyonda izlediğim en güzel şeydi "güneşin oğlu"..
onur ünlü; "oğullar ve rencide ruhları" da çeksin, "gizli ajansı" da..
lütfen..



*güneşin oğlu
**ülkü tamer'in konuşma adlı şiiri

24 Temmuz 2009 Cuma

hola fiesta!

günlerden cuma, aylardan temmuz.
yazdan 54 gün yedik.
ama daha denizin tuzlu suları tenimize,
sıcak kumlar mayomuza yapışmadı.

aslında iş hayatına başladığımdan beri haziran ve temmuz aylarını tatilden saymıyorum.
devletin bize uygun gördüğü üzere tatil demek ağustos demek bizim için.
bir bakıma iyi de oluyor.
yaz başında tatile gidip, tüm yazı şıp şıp terleyerek geçirmektense,
şıp şıp terlerken tatilin hayalini kurmak çok daha güzel.


bu sene tatilin ilk kısmını ispanya'da geçireceğiz malumunuz.
bekleme süresini saymazsak vizeyi şıp diye aldık.
çok uğraştırdılar diyen arkadaşlarımın referansıyla vize alamamayı bile düşündüm.
domuz gribinin etkisinden kaynaklandığını düşündüğüm bir kolaylıkta oldu vizeyi alışımız.
ama bir aylık vermişler,
çok da fifi!

nedendir bilinmez içimde pır pır eden bir heyecan yok.
içselleştirdim sanıyorum bu geziyi.
ne demekse?!

velhasıl kelam ;ispanya'ya gitmiş, görmüş, yemiş, içmiş herkesten öneri görüş bekliyorum..
daha çok beklersin diyorum kendi kendime de..
öperins!

insanın başına ne geliyorsa...

turkcell'in son 3g reklamında,
"merak ne güzel şey, güzel şey merak" deyip,
bakışlarından pürü saf oldukları anlaşılan
3 hanım kızımızın başına bir şey gelirse
sorumluluk kabul etmiyorum,
peşinen söyleyeyim..

hamiş: görsel uludağ sözlükten alınmıştır.ama kim aldı bilmiyorum :F

23 Temmuz 2009 Perşembe

se x+y=I

ahahahhahahahhah!
bugün aldığım bir maile göre sexy blogger ödülü almışım.
işte mail;

"Congratulations! Your Blog, allegra-nde.blogspot.com/ has been awarded the Sexy Blogger Award. If you want to display this award on your blog or website, click the following link to get the necessary HTML code"

oysa ben zekamla ve yaptığım işlerle var olmak istemiştim bu alemde.
ahahahahhahahhahah!

22 Temmuz 2009 Çarşamba

che cosa sei?

ne yüksek libidosu,
ne dangalaklığı,
ne başbaşkanlığına yakışmayan hareketleri,
ne de bunlara rağmen halen seçilmesi!

sadece ve sadece 73 (yazıyla yetmiş üç) yaşında olması şaşırttı beni!
50 derim 60 derim ama 73 asla.
bravo vallahi bravo!
yarasın silvio'm!

21 Temmuz 2009 Salı

bir garip

beni az buçuk tanıyanlar en sevdiğim şairin orhan veli olduğuna şaşırmayacaktır.
ve fakat en sevmediğim şiirinin de "anlatamıyorum" olduğuna..
şiir ezberleme ödevinin vazgeçilmez şiiri, özündeki anlatımını bu klişeleştirme ile kaybetmiştir gözümde.
olsun.
ben orhan veli'yi severim.
ben mirkelam'ı severim.
ne alaka demeyin.
müteaddit kereler dediğim üzre hayatla, karşısındakiyle en önemlisi kendisiyle dalga geçer bu zat-ı muhteremler.
belki de ondandır, içli sözlerinin bu kadar etkili olması üzerimde.
saçma desinler, çocukça desinler aldırmam.
dinlerim gülerim, okurum gülerim.
ince göndermelerin ucundan yakalarım, uçarak.
rahatlar ruhum.
kelimeleri dans ettirirler,
eşlik ederim.
sokakta giderken,
kendi kendime gülümsediğimin farkına vardığım zaman
beni deli zannedeceklerini düşünüp, gülümserim.
aşk şiirlerini okurken
şiirlerin kendine yazıldığını düşünen güzel kadınları düşünüp, gülümserim,
onları iş olsun diye yazan orhan veli'yi düşünüp daha da gülümserim.
parasızlıktan taksim'den sarıyer'e yürüdüğü,
pantolununu satıp dergi çıkardığı gelir aklıma sonra, içim acır.
bok çukuruna düşüp bok yoluna gittiğini anımsarım, küfrederim.
bir şiiri gelir aklıma kıskançlıktan çatlarım, neden ben yazmadım diye;

İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem..

cevabımı veli'den alırım yine;

düşünme arzu et sade;
bak böcekler de öyle yapıyor!
öperins!

17 Temmuz 2009 Cuma

17.07.1982

YEDİnci ayın onYEDİsinde doğdum!
bugün yirmiYEDİ oldum.
neşe, mutlulukla doldum
herkes bana hediye alsın. :)))


yaz çocuğu olup, tüm doğumgünlerimin tatile denk gelmesi neticesinde özlemini çektiğim "çoklu" doğumgünü kutlamalarının bir göstergesi olarak şımarık doğum günü kızı olmayı pek severim..
günler öncesinden ilan eder, sıklıkla hatırlatır ilgi alaka beklerim..
bu sefer öyle yapmadım ama facebook sağolsun benim yerime çalışmış..
sabahtır tebrikleri kabul ediyorumm.
çoooook ama çooook mutluyum :)

en sevdiğim yaşım 17 idi.
şimdi 27'e de sempatiyle bakıyorum.
bir 5 sene daha 27'im.
hepinizi öperim!

13 Temmuz 2009 Pazartesi

gönül telini inleten güfteler II

devamlılık arz eden postlar bir nevi can kurtaran simidi mi oluyor ne?
yazacak konu bulamayınca daha önce başlattığın yazı dizisi imdadına yetişiveriyor.
ama kendimi tenzih ediyorum.
yazacak o kadar çok şeyim var kiiiii benimm.
misal, ispanyaya vize için başvurduk ama bu konuyu cumaya saklıyorum, vizeyi vermezlerse rezalet çıkaracağım burda.
sonra orhan veli ve "garip" ten bahsedeceğim ama önce "kanık'sadığım biri; orhan veli" kitabımın son 50 sayfasını okumam gerek.
one love'dan bahsedecektim, havaya girmeyi bekliyorum.
facebookta aşk böceği olan ve bu yönlerini gördüğüm için kendilerinden soğuduğum arkadaşlarımı yazacağım ama çok fena şeyler söyleyeceğimden kendilerini tanırlar diye çekiniyorum.
havuz sezonunu açtım mesela, ondan bahsedeceğim. orduevlerinin çokça tartışıldığı şu günlerde havuza 3tl vermemin sosyolojik açıklamalarını/açılımlarını yazacağım.
amaaaaaaaaaa,
önce şu gönül telimi inleten şarkıları bi görelim..

1-çekilin şu dağlardan, aşkım geçer ovalardan
mustafa sandal'a küçükken aşık olduğumu hiçbir zaman saklamadım. duygularını ifade etmekte bu kadar başarılı olan bir sanatçıya, ortaokul sıralarındaki genç bir kız olarak hayran olmamam mümkün değildi. güzeldi, yaşandı ve bitti. neyse biz şarkımıza dönelim. mustafa sandal'ın sevgilisine olan aşkını anlamakla beraber, biraz da sersenişte bulunmak istiyorum. e be adam aşkın ovadan geçiyorsa dağdakinden ne istiyorsun?

2-ben yanıyorum doğudan doğanım
hmm. doğudan doğanım? yanıyorum? güneş miydi bu çocuğun adı??

3-kundurama kum doldu, atmaya kürek gerek
he ne kadar doğu orijinli bir türkü intibaı uyandırsa da çankırı'nın bağrından kopmuş bu türküdeki bu dizeler insanın kafasını karıştırmaya bire bir. müjdat gezen bu türküyle ilgili olarak şöyle diyor; "bir kere bu adam ya plajda ya çölde yürüyor. plajda ise ayakkabıyla ne işi var? çölde ise kürek ne arar? ayrıca hangi boy kürek bir ayakkabının içindeki kumu dışarı çıkarabilir? denedim, şömine veya soba küreği bile ayakkabının içine girmiyor. inşaat küreği zaten girmez. o zaman kunduradaki kumu boşaltmak için nasıl bir kürek istiyor bu adam?" bense müjdat gezen'e hemen cevap veriyorum. kudret seferihisarda doğup büyümüş çankırılı bir esnaftır. tüm günün yorgunluğunu akşam yuvarladığı bir iki kadehle çıkarır. bazı günler bu 1-2 kadeh 3'e, 4'e katlanır. yine böyle kendini kaptırdığı bir gece sallana sallana sahile inen kudret, gençlern kumsalda ateş etrafında "akdeniz akşamları"nı söylediklerini görür ve içinden okkalı bir küfür ederek " ulan şu şarkı olmasaymış, sahil gençliği ne yaparmış" diye hayıflanır. şunlara şarkı neymiş bir göstereyim diyerek doğru gider kumsala. arkasına bastığı ayakkabısı kumsala iner inmez kum dolar pek tabi. yürümekte zaten zorlanan kudret, kumlarla dolu ayakkabısıyla bir adımı 5 saniyede atmaktadır. bri yandan da eve varınca hanıma ne diyeceğini düşünür. öyle ya vakit epeyce geçmiştir ve kudret'in ayakkabıları kumla domuştur. gençlerin yanına vardığında gençler, bir başka efsaneye; "kaç kişiydik o zaman, kaç kişi kaldık şimdi"'ye geçmişlerdir bile. yeter ulan serzenişiyle müziği susturan kudret, "kendinizi aşın gençler, biraz yaratıcılık lütfen diyerek başlar uydurduğu şarkıyı mırıldanmaya; kundurama kum doldu atmaya kürek gerek nazlı yarin yanında yatmaya yürek gerek,amman başım nanay ağrıdı dişim nanay, çok içmişim nanay nanay gülüm nanay, nanay balım nanay ...

4-yedik, içtik, sanırım doyduk, hesabı kim ödeyecek?
gönül telini inleten güfteleri serdar otaç ve hande yenersiz düşünemiyorum. ancak yakın bir zamanda serdar'dan çok bahsettiğimden yanlış anlamalara mahal vermemek için bu seferlik sadece hande yener'le yetiniyorum. bu şarkının sözlerini sezen aksu'nun yazdığı, klibinin de inanılmaz başarılı olduğu düşünülürse armağan en güzel hande yener şarkısıdır denilebilir pek tabi. sezen aksu ve saz heyeti bu denli güzel bir şarkı yapmış ancak bu şarkıyı hande yener'in söyleyeceğini hesaba katarak söz konusu sözleri şarkıya monte etmişlerdir. yedik, içtik, sanırım doyduk, hesabı kim ödeyecek derken muhakakkak ki biten bir ilişkinin muhasebesi yapılıyor ama "24 saat önce her şey bitti yani dün" diyen biri bu şarkıyı söyleyince paranın muhasebesinden başka bir şey yaptığını düşünemiyorum maalesef.

ya ya ya.
öyle işte!
öperins!

9 Temmuz 2009 Perşembe

arkadaşlaaaaaar!



aranızda çile bülbülüm çile şarkısını, kitlelerle beraber dinlemememiş, dinlerken "alllllllllllllaaaaaaaaaaaaaaaaaah" diye bağırmamış olan var mığğ??

8 Temmuz 2009 Çarşamba

topu topu 7 nota var, kaç değişik beste yapılabilir ki?

bengü'nün omuzundaki meleklerden bahseden şarkısını duyduğumda bir an bile şarkının sahibi hakkında tereddüt etmedim.
bir yaz, bir sıcak yaz, bir sıcak serdar ortaçlı yaz daha bizi bekliyor.
seviyorum ben bu çocuğu yahu!
uzun bir aradan sonra serdar ortaç'tan bahseden bir yazı ile sahalara dönmek ne kadar akıllıca bilemem.zaten akıllı olduğuma dair de bir iddiam yok.
ee buyrun o zaman.

klip dünyasında devrim
şimdilerde konser görüntüsü haricinde pek de yaratıcı klipler çekmeyen serdar ortaç'ın, bu tavrı şüphesiz ki "şarkılarım süper, klibe ne gerek var ki" düşüncesiyle açıklanabilir.
oysa ilk klibi karabiberim, o zamana kadar eşi benzeri görülmemiş nitelikteydi.
klipteki göbekten zeytin yeme fantazisi daha önce müzik dünyasını bırakın hiçbir görsel sanatta karşımıza çıkmamıştı.
çıplak tene giyilmiş yelek, bir erkekten beklenmeyecek kıvraklıkta danslar hepsi ama hepsi bu klipteydi.
şarkıcının arap mı japon mu olduğunu dahası sesinin cinsiyetini anlayamamıştık.
halkta kısa süreli şok etkisi yaratmıştı bu klip.
dahası o zamanlar kaç klipte bayan oyuncunun meme ucu görünüyordu ki?

sansasyonlar sansasyonlar sansasyonlar!
serdar ortaç da erkekliği ile ilgili şüphelerden kurtulamadı bir türlü.
aman efendim yanında hiç sevgilisi görünmüyormuş da eşcinselmiş, gaymiş püsürükmüş.
hep yabancı bayanlarla beraber olana kadar benim de tereddütlerim yok değildi.
reklamı bolken bu "camiadan" biriyle birlikte olmaktan imtina etmesi zihnimde blink diye bir lambanın yanmasına neden oldu.
ne de olsa "bu camia" dedikodusu bol bir camiaydı.
bünyenizde ve uzuvlarınızdaki herhangi bir eksiklik dilden dile anında yayılırdı.
işte o zaman serdar ortaç'ın küçük bir heteroseksüel olduğuna kanaat getirdim.

türkçe'yi kullanmadaki başarısı
türkçe'de üç sessiz harf yanyana gelmez.
ha hayt! kim demiş?!
söz konusu serdar ortaç şarkıları olunca 3 t'nin yan yana gelmesi kaçınılmazdır.
serdarın sevgilisi onu aldatmaz, altttır.
serdar bunu şu dizeleriyle anlatır; "beni aldatttın, bunu bile bile kahretsin"
bu kadar etkileyici bir anlatım daha önce görmemiştim doğrusu.

yurtdışına açılım
çoğu sanatçımız için yurtdışına açılalım felsefesi, içelim açılalım tadından öteye gitmedi ülkemizde.
japonların barış manço, rusların da tarkan sevgisi dışında pek bir atraksiyon yok.
bunun karışın türk şarkıcı olup en uzak diyarlara ulaşan kişi serdar ortaçtır.
meksika'da albüm çıkaran serdar, bir ilki başarmış ve tüm şarkılları ispanyolca söylemiştir.
meksikayı neden seçti bilinmez ama bugün bile meksikalı kızların ağzından Loco Para Amar şarkısının düşmediği söyleniyor.

kıskananlar çatlasın
karabiberimle büyük bir çıkış yapan serdar ortaç o gün bugün türk pop müziği için varını yoğunu vermektedir.
torna tasfiye operatörü olacakken beste fabrikatörü olan bu nadide sanatçının neden bu kadar eleştirildiğini inanın anlayamıyorum.
şarkı sözlerindeki derin manaları anlamayanların yeterince felsefe kitabı okumadığı şüphe götürmez bir gerçek.
ayrıca şarkıları birbirine benzesin, ne olacak?!
zaten kendi deyimiyle; "topu topu 7 nota var, kaç değişik beste yapılabilir ki?"
öperins!

*bu hikayedeki bazı fikirler hayal ürünü olup gerçekle alakası yoktur.

2 Temmuz 2009 Perşembe

mute

yazmayınca daha popüler olan tek blog yazarı ben olsam gerek, bu sebeple artık yazmıyorum.
uzun bir sessizlik olunca kız doğdu derler.
uzun sessizliklerimde kaç bin kız doğdu bilemiyorum.
ama ben öldüm.
sıcaktan eriyen ilk insan olma yolunda ilerliyorum.
yazmayacağım derken elbet şaka yapıyordum.
ancak yazmadığım bu bir hafta boyunca aramıza katılan 4 kişi beni ümitlendirdi.
sen susunca daha güzel oluyorsun diyenlerin sayısında da artış var.
iş güç de eklenince;
mute buttON!
Öperins!