27 Ocak 2010 Çarşamba

yorumLUyorum

eser: baksana talihe
söz: fikret şeneş
müzik: iran halk şarkısı (ya ya)
icracı: ajda pekkan&göksel
şarkı sözü: baksana talihe mal verir kimine, seni vermiş benim gibi birine.
yorum: sen bir malsın.

öperins!

22 Ocak 2010 Cuma



sevgili günce, bugün tam 20 haftalık hamileyim ve inan daha bir kişi bile bana otobüs/dolmuşta yer vermedi. hani ön koltuklar bana aitti. hani gönlümce oturabilecektim? illa 65 yaşımı beklemem mi gerekiyor yani?! kış hamilesi olmanın dezavantajı bu sanırım; palto içinden belli olmayan göbek/bebek akabinde ağrıyan bilek.

ayrıca benim dolmuş dediğim toplu taşıma aracına istanbulluların başka bir anlam yüklemesi ne garip değil mi? oysa biz ankarada dolsa da dolmuş diyoruz dolmasa da. uysa da koymuşuz uymasa da.. ismini...

şu sıralar karnımda meydana gelen çok güzel hareketlerin gaz olmadığını öğrendiğim iyi oldu. toplum içinde hareketlenen karnın endişesini anca akşam yemeğinde kuru fasulye yiyip gece yolculuğuna çıkanlar anlar.

gaz dedim de aklıma geldi, tüm ülkeyi etkisi altına aldığı bütün haberlerde bağıra bağıra söylenen soğuk hava dalgası ve kar ankara'yı adam yerine koymuyor sanırım. kaç haftadır ha bugün ha yarın diye diye kar bekliyoruz ama ne gelen var ne giden. ayrıca haberlerde tüm ülke donuyor diyerek hababam istanbul'u göstermesi de neden ankara'da inatla güneş açtığını açıklıyor sanırım.

hepiniza donsuz günler diler, öperins!

5 dakika sonra gelen edit: ahahahah camdan baktım kar yağıyor, bugün biri bana yer verecek desene!!

20 Ocak 2010 Çarşamba

poirot, puaro diye okunur!

vakti zamanında trt'de katil kim adında bir reality yarışma vardı.
programı nuran devres sunardı ki kendisi kara melek, melekler adası gibi ultra fantastiş dizilerin de senaristidir.
bu program çok tutmayıp da yayından kalkınca, nuran devres türk halkının çözümlemeli şeylerden hoşlanmadığı, katil bulmak gibi beynini yoran bir eyleme itibar etmediği tarzında bir beyanatta bulunmuştu.
kısaca kafasını çalıştırmaya üşenen insan topluluğu olarak nitelemişti tv izleyicisini.
halt etmiş!!
dün akşam annem, babam ve ben oturmuş havadan sudan konuşup tv izlerken bir ara bir sessizlik oldu.
sonra annem birden şu sözleri söyledi "yok o adam katil olamaz, işimi bitirdim namaza gittim dedi evet söylediği saat namaz vaktiyle tutuyor"
durumu idrak etmem tabi ki mümkün değil.
ancak annemin gri hücerelerinin hızla çalışması sonucu kurduğu bir kaç cümle sonucu neden bahsettiğini anlayabildim.
yıllarca seyrettiğimiz programlar yüzünden bizimle -aşağılamayla karışık- alay eden babamın bile ilgiyle takip ettiği "müga anlı ile katil peşinde" programından bahsediyormuş meğerse kadıncağız.
artık ne denli kafasına taktı, nasıl bir görev bilinciyle hareket ettiyse boş zamanlarında bile katili aramakla meşgul olan annemin buı davranışı karşısında kendimi okyanuslara atasım geldi ama işte coğrafi imkansızlıklar...
sabah evden geç çıktığım zamanlarda müge anlı'ya denk geliyorum.
bir poirot hayranı olarak katil bulma eylemi her zaman hoşuma gitmiştir.
ancak müge anlı'nın programı ciddi sorunlar içeriyor.
masumiyet ilkesi hiçe sayılarak imalı da olsa ithamlarda bulunulup, yargısız infazlar yapılıyor.
herkes bir dedektif misali sorular soruyor, çıkarımlar yapıyor..
dava sürecinde birbirinin ifadesini duymaması gereken tanıklar, herkesin önünde gördüklerini anlatıyor..
dün gördüm bir tahta almışlar board markerla ifadeleri yazıyorlar, karşılaştırmalı olarak..
korkum o ki bir gün katillerden biri tvde programı izlerken hırsını alamayıp gidip birini öldürecek, ben de bu yazının sonunu bağlayamadan huzurunuzdan ayrılacağım o olacak.
öperins!

19 Ocak 2010 Salı

havale



bazen diyorum ki; giyeyim cübbemi, oturayım masama, çektireyim bir fotoğraf, profil fotoğrafım o olsun çeşitli ortamalarda. ancak yüksek ateş zamanlarımda diyorum bunu. zira kendimde olduğum zamnlarda kendimi mesleğimle bütünleştirip, ona indirgemeyecek kadar aklım başımda. ama bunu yapan insanlar var ya, ben ona yanıyorum. beni anlamadınız ya şimdi, ona da yanıyor olabililirim. o zaman ben cübbemi giyeyim de bir fotoğraf çektireyim. öperins!

15 Ocak 2010 Cuma

conan giderse ben de giderim!

amerikan şovlarından genel olarak haz etmiyorum.
kültürel farkların yanında, gündem farkılıkları nedeniyle çoğu espriye onlar katıla katıla gülerken ben bön bön bakmakla yetiniyorum.
tüm bu handikaplara ve hatta tüm korkunçluğu ve hatta saçlarına rağmen beni tek güldürebilen ve zevkle izlediğim kişi conan o brien.
geçmiş zaman mı kullanmalıydım acaba?
geçen gün jay leno'nun artık prime timeda program yapmayacağını duyduğumda, ikinci ve sonsuza dek süren bir emeklilik hayatına başlayacağını düşünerek acayip mutlu olmuştum.
zira jay leno'ya, şovunu bir kez bile izlemeyecek kadar tahammülsüzüm.
üstüne üstlük sabah-öğle-akşam cnbc-e ve e2de yayınlanması da beni çıldırtıyor.
hal böyle olunca adamın gidişine çok sevinmiştim.
meğer kazın ayağı öyle değilmiş.
prime timedan programı kaldırılan jay leno tonight show'a geri dönecek, conan da late night'la devam edecekmiş.
uzun yıllar leno'nun emekliliğini beklemiş, başka kanallardan gelen teklifleri sırf bu yüzden reddetmiş olan conan kendisine yapılan bu saygısızlığı tabi ki kabul etmemiş ve aldığım duyumlara göre nbc'yi bırakıyormuş.
dün gece e2'de yayınlanan bölümde, ricky gervais ile işi bırakınca yapabileceği işler konusundaki muhabbetleri o kadar komikti ki yakın zamanda türk şovmenlere bu kadar gülmemişimdir.
türk şovmenler??
her neyse konumuz o değil,
conan'ın 22 Ocak'ta şovu bırakacağı sanırım doğru.
oysa ben çekip gitmesi yerine conando olup jay leno'nun kafasını gözünü krımasını yeğlerdim.
kısmet artık.
öperins!
bir film..
oyuncular iştah kabartıcı; uğur yücel, kenan imirzalıoğlu, nejat işler..
seneryo&yöneten; uğur yücel..
fragman başarılı..
ama o isim nedir arkadaş?
ejder kapanı; ceki çen'in son filmi sankii..
filmden soğuttu yeminLEN!

13 Ocak 2010 Çarşamba

a.f.'ye

"Ne var ki hayat, biz planlarımızı yaparken peşimiz sıra sessizce gelip, o pek süslü pek fiyakalı planlarımıza Miki kulakları, vampir dişleri, pos bıyıklar çizen yaramaz mı yaramaz bir çocuk"*

söyle bakalım, sen misin bahardaki amsterdam planlarımızı tavşan kıza, yaz londrasını hitler bıyığına çeviren yaramaz?

*siyah süt shf 181

11 Ocak 2010 Pazartesi

istasyon cafe

aslında topluluk içinde yazı yazmak pek alışkın olduğum bir durum değil.
daha önce 2 başarısız toplu blog girişimim sonrası tövbe etmeye yeltenmek üzereydim ki delirapunzel'den yeni bir oluşum için teklif geldi.
ani bir karar değişikliğiyle teklife direk atladım.
başarabilecek miyim zaman gösterecek..
neticeten yazılarımla istasyon cafe'den de bildireceğim bundan sonra.
beklerim(z)!
öperins!

9 Ocak 2010 Cumartesi

karakolda ayna var, dt'de bilet yok!



nasıl bir oyun, ne gibi bir büyüsü var bilemiyorum ama 3000 gündür biletleri satışa çıktığı an bitiyor!

artık özel davetiye mi bulurum, 15 gün önceden pusuya mı yatarım bilinmez ama inat ettim gideceğim!

6 Ocak 2010 Çarşamba

açık adres

biliyorum çoğuınuz bu şarkıya bayıldınız.
herkes seviyor diye ben sevmemeliyim gibi bir tavrım olmadı hiç ama bu şarkıya cidden ısınamadım.
mfö'nün kafiye olsun diye değil açıklamasına nispeten bu şarkı içinde gereksiz kullanılmış "tören-yören" kelimeleri acayip kulağımı tırmalıyor.
nedir yani, ağa dizisine dizi müziği mi yapıyoruz.
ayrıca şarkının bir bölümünü ısrarla "bu mudur aletin" diye anlamamdan da şarkıya karşı ne kadar sevimli yaklaştığımı anlayacaksınız.
sertab erener'in ilk albümleri havasını bulmuş çoğu kimse, ben bulamadım.
çok- nasıl diyeyim- zorlama gibi geldi.
bu arada soner sarıkabadayı ile ilgili bir kaç şey yazayım derken, bu şarkının onun olduğunu öğrenmem de ilginç oldu.
çocukcağız güzel şarkılar yapıyor ancak kendisinin "buz" şarkısı bi acayip.
benim adım korken? nays tu mit yu.
işte öyle yaĞniiĞ!
öperins!

hamiş: soner sarıkabadayı'nın şarkılarına baktım da gerçekten müthişlermiş yahu. la fontaine, sallana sallana, mantık evliliği, anladın sen onu! bayıling?!?

4 Ocak 2010 Pazartesi

at çöpe

ben bunu film diye çekenin gözlerinden öperim.
"gözümden öpme ayrılıktır" derse de, ha şunu bileydin derim.

2bin10



tatillerde tarih mefhumum olmadığından, işe başlama tarihim yani bugünü 2010'un ilk günü olarak kabul ediyorum. zaten ben kabul etmesem de bünyem o şekilde değerlendirmiş bulunmakta. bu sebeple biraz sonra yazacaklarım 2010'un ilk izlenimleri.

aslında sabah beklediğimin aksine güzel kalktım. ancak dakikalar bile geçmemişken birden tatil sonrası pazartesi sendromu ruhumu ele geçirdi. sinirlendim. abuk sabuk hareketler eşliğinde kalp kırdım. empati yaptığımda ne kadar manasız davrandığımın ve bir salak gibi göründüğümün ancak şimdi farkına varıyorum. ama o zaman - her zamanki gibi- haklıydım. akabinde dank sesi ve pişmanlık bulutuyla dilenen özür ve mutlu son.

evde böylesine sıcak gelişmeler yaşadığımdan olsa gerek, dışarı çıkmamla donmam bir oldu. arabaların üzerindeki karların nerden gelmiş olabileceğini düşündüm bir süre. zira yerdeki tek beyazlık uçuşan poşetlerdi. rakımın yükselmesi de karın kaynağını keşfetmeme yeterli olmadı.

otuziki saat bekledikten sonra gelen dolmuşa binmemin bir sonucu işe yarım saat geç kaldım. allahtan patron ters tarafından kalkmamış benim gibi. bir kaç telefon görüşmesi yaptım sonuç olumlu sevindim. bugün son günü olan bir dilekçem var ama müvekkil belgeleri hala getirmediğinden yetiştiebilecek miyim stresinden başka elimden bir şey gelmiyor. üstüne üstlük bir de çok ama çok saçma bir işim var.

saat 12.00. bu ana kadar 2010 iyi ki gelmiş diyeceğim bir heyecan yaşamadım. artık önümüzdeki günlere bakacağız. öperins!

görseliyet