beynimdeki konuşma merkezimin o an için çalıştığını da sanmıyorum zaten.
titreşimdeki telefonun titreşim sesinden ne kadar nefret ediyorsam kara bastığımda çıkan gırç sesinden bir o kadar derin haz alıyordum.
bu sebeple olsa gerek, her adımımda ayağımı daha da ıslatan suların farkında bile değildim.
ve tabi arkamda bıraktığım karlar üzerindeki kırmızı izlerin de...
oysa gün çok güzel başlamıştı.
istifa etmenin bünyemde bu denli bir rahatlama sağlayacağını bilseydim bu kadar geç kalmazdım..
geç uyandım, yataktan daha da geç kalktım.
saat konusunda fikrim yoktu.
cep telefonum kapalıydı.
evdeki diğer saatler ise belirsiz bir şekilde, otel lobisindekilere nispet ayrı ayrı zamanları gösteriyordu.
pencereyi açtım, mis gibi bahar havasının yüzüme vurmasıyla yeniden mutlu olabileceğimi hissettim.
tek başıma kahvaltı etmeyi sevmem, bu yüzden güzel bir kahvaltı hazırlamak yerine mısır gevreğiyle öğünü geçiştirmeye karar verdim..
kahvaltı için doğru bir saat miydi bilmiyordum.
ama yeni uyanmıştım ve ben uyanınca kahvaltı yaparım.
kendime beyaz bir kase seçtim.
nedense o an en sevdiğim renk beyazdı.
dün gece en sevdiğim rengin kırmızı olması gibi...
beyaz sütün beyaz kasedeki mısır gevreklerinin üzerine akışını yavaş çekimde izlerken birden dünya durdu.
tek başıma?
aman tanrım! tek başımaydım.
insan beyninin insana yaptığı en iğrenç şaka olan unutkanlık, kimseyi güldürmediği gibi beni de güldürmezdi.
zaten hatırladıklarım düşünülürse, "ağlamak" içinde bulunduğun ahval ve şeraite daha uyardı.
kendime küfrederek hemen üzerimi giyinip alelacele evden çıktım..
o kadar alelacele ki; ayağımda tokyo'dan aldığım tokyolarımın olduğunu farketmemiştim bile...
*-*
arkası bir gün..
öperins!
* bu bir emir cümlesidir.
*foto
2 yorum:
güleriz ağlanacak halimize be heyy heyy...
:))
cicim gülüncek ne vardı gülüyordun ya okurken..
;)
Yorum Gönder