mango bana mektup atmış. mektubunda bloğum bu, beni takip etmen zevkin açısından iyi olur demiş. ben de iyi, olur dedim. bakacağız bakalım neymiş?!
30 Eylül 2009 Çarşamba
kızıla boyalı saçlar aranıyor
28 Eylül 2009 Pazartesi
26 Eylül 2009 Cumartesi
yeni yayın dönemi
hoop hey!*
voleybolu, özellikle de bayan voleybolunu izlemeye bayılıyorum. yurdum erkeklerinin çoğunun da aynı görüşte olduğuna eminim. sırf et izlemek için salona giden ayılar biliyorum yahu.
her ne ise polonya'da avrupa şampiyonası başladı. (polonya bu sene avrupa şampiyonası resmi ülkesi mi acaba?) maçların gündüz olması sorun oluştursa da, sonuçları öğrenmediğim sürece akşamki tekrarlarını izlemekte de bir sakınca yok. milli takımın ilk maçı dün fransa ileydi. ancak dün fransa'nın oynadığı ne idi anlayamadım. :O plajda her voleybol topunu eline alanın filenin etrafında toplanması hesabı fransa, çember oluşup topa pıt pıt vurmuş kızları tutmuş da getirmiş gibiydi. ben daha önce hiçbir maçta servisten bu kadar sayı kazanıldığını görmemiştim. neticeten oldukça sıkıcı bir maç oldu.
filenin sultanları (ahahahah iğrencim) bugün 16.00'da italya ile, yarın da almanya ile oynayacak. ilk maç çok tırt olduğundan, takımın performansı konusunda bir yorumda bulunamıyorum. ama italya'nın son şampiyon olduğunu hatırlamak/hatırlatmak isterim..
o değil de ben neden böyle bir yazı yazdım yahu. ne alaka şimdi? neyse öperins!
*filenin sultanlarının sayı alınca söyledikleri sevinç ünlemi. bunu uzun süre "ohhh bee" diye anlamıştım.
fotoş: ntvspor
25 Eylül 2009 Cuma
oh my blog!
izleyicisi çoktan 10.000 kişi olmuşmuş da beklemeliymişim.
yok artık ibrahim kutluay!
esra erollaştıramadıklarınızdan mıyım?
24 Eylül 2009 Perşembe
buket list
1000 günde 5 çocuk doğurdum, 16 yaş yaşlandım, başyargıç oldum, bilimsel bir atılım gerçekleştirdim, evlendim, 10 nikah kıydım, bir kabilenin şefi oldum, 1000lerce yargı hükmü verdim, cadılar bayramını kutladım, albüm çıkardım, klip çektim, 10.000 kişiye konser verdim, grubum radyo listesinde ilk 40'a girdi, şirket açtım, zombi öldürdüm, çektiğim bir fotoğraf yayınlandı, dünya turunu tamamladım, yeni yılı kutladım, sevdiğim kişiyle birlikte oldum, ölüler diyarını ziyaret ettim.
ne çok boş vaktim varmış meğerse!
23 Eylül 2009 Çarşamba
yine gel!
umarsızca keşke hep yaz olsa, dert olmasa derken..
18 Eylül 2009 Cuma
kazanalar yalnızdır
eskiden çok okunuyordu, sonra yazdığı konular birbirini tekrar etmeye başladı,
eski popüleritesini kaybetti.
buna rağmen yazdıklarının büyük çoğunluğunu okudum.
en son yazdığını okuduğumda tamam artık bir daha okumam demiştim.
sonra facebookta arkadaş olarak ekledim.
ekledim ama pişman oldum.
durmaksızın bir şeyler yazıyor, kendince tartışma konuları açıyor ve duvarımı meşgul ediyor.
bununla da kalmıyor yazdıkları hakkında millete yorum yaptırıyor.
bloggerda da durum farksız,
bir günde ard arda 5-10 post yazabilme kapasitesi var.
çoğu fikir sorma amaçlı.
ama iyi niyetli olduğunu bildiğimden, yaşına ve mazisine hürmeten her iki yerden de silmedim.
vefakat ciddi anlamda baygınlık vermişti.
şimdilerde öğrendim ki yeni bir şey yazmış.
doğrusu yazdığını biliyordum da türkçe'ye çevrildiğini yeni öğrendim.
sana bir şans daha vereyim mi paulo, ne dersin?
şakire dudu
shakira versus nelly
öncelikle söyleyeyim böyle bir karşılaştırmayı müzik otoritemle değil, iki bayanın da latin kökenli olmasından aldığım ilhamla yapıyorum. zaten müzik tarzı olarak da ikisini karşılaştırmak ne kadar doğru olur bilemiyorum.
malumunuz her iki şarkıcı da yeni şarkılarıyla arz-ı endam ettiler/etmekteler. nelly furtado'dan manos al aire'yi dinlerken ne kadar zevk alıyorsam shakira she wolf dedikçe o kadar müzik zevkim rencide oluyor. klipçi değil radyocu biri olduğum için görselliği bir yana bırakarak duyduğumu değerlendiriyorum ve olmamış shakira diyorum, OLMAMIŞ! hele o ulumalar nedir yahu. asena mısın kızım sen?
ayrıca shakira inglizce söylemesine rağmen, nelly'nin ispanyolca şarkısında anladığım kelime sayısı daha fazla. dünyada bu kadar ingilizce şarkı söyleyen varken bu zavallı kızcağız neden kendi dilinde söylememekte ısrar ediyor anlamış değilim. hayır urduca da konuşmuyorsun, dilin dünyada en çok konuşulan ikinci dil. biri shakira'ya ispanyolca şarkılara ağırlık vermesini salık versin.
latin deyince aklıma geldi. ricky martin'e ne oldu ayol?
17 Eylül 2009 Perşembe
bucket list
basın basın!!
15 Eylül 2009 Salı
sadece benim!
a la fifi de la fonfon
elimin gidip gidip geri geldiği hop çiki yaya polisiyelerinden kader'in peşinde'yi eliza'nın da tavsiyesi üzerine aldım. belki can yayınlarının al benisi belki de bi yerden başlama isteği bilemiyorum. bugün başladım okumaya, kolay okunabilitesi ile dövüş kulübünün üstüne masal gibi gidiyor. travestisel hayata karşı meraklarımı giderecek sanıyorum. okuyalım görelim.
hoş kalınız!
14 Eylül 2009 Pazartesi
çılgınca yüz!
hasetinden nazar boncukları eskittim.
9 Eylül 2009 Çarşamba
sopa opera.
feminizme bulaşmadan objektif olarak baktığımızda uzaktan kumandanın bir erkek aleti olduğu aşikar.
ve bu alet kadınların eline geçince tam bir görsel ve mental zehirlenmeye yol açabiliyor..
dün akşam evde tek başıma olmamı fırsat bilip kumandayı elime aldım ve başladım zap zup gezinmeye..
biraz haber, sıkıcı bir basket maçı, teenage günlerimin özlemini törpüleyici bir dizi izledikten sonra milli maçın başlamasına kadar bir kaç türk dizisi izleme gafletinde bulundum.
kimseyi aşağılamak ya da küçümsemek niyetinde değilim zira izlediğim türk dizileri de var.
ama ruh sağlığımı bozan, ruhumda derin bir kirliliğe neden olan dizilerden bir kaç olay aktarmak istiyorum yüksek müsadenizleN;
*ilk izlediğim dizi, karakterlerin dizinin adının hakkını verdikleri küçük kadınlar oldu.
kadınlardan birinin ablasının hastane masraflarını karşılamak için kendisini, kendine tecavüz eden eniştesine sattığını, bununla da kalmayıp adama şantaj yaptığını öğrenmem, bu da yetmezmiş gibi bu durumu öğrenip deliye dönen ablasına "senin yapamadığını yaptım beni kıskanıyorsun" demesi üzerine dayanamadım kendimi balkondan aşağı attım.
*ömür adlı baş karakterin adından yaratılmış süper yaratıcı ismiyle ömre bedel gecenin ikinci dizisiydi. fakir ömür zengin çocukla evlenmiş, çocuğun annesi istemiyor zaten ordan ezik. -annemden öğrendiğime göre- ablası evlendiği gece intihar etmiş. bunu sindiremeyen psikopat görünümlü enişte murat, hırsını ömürden çıkarmış. işte bir enişte tecavüzü daha. ömür'ü sapıkça rahatsız ettiği gibi bir de hamile bırakmış. olaylar baştan sarpasarmış bu dizide konu kalmayınca kimi kimle ne yaptıracaklar merak ettim doğrusu.
*melike zobuyu tanımayanlar var sanıyorum. melike zobu 80'lerin türk filmlerine damgasını vurmuş, sanıyorum vahşi tipi dolayısıyla hırçın kız rolleri oynamış antipatik bir hanımcağızdı. fragmandan gördüğüm üzere kış masalındaki kızı ona benzetmiştim. bakalım doğru mu benzettim diye biraz da bu diziyi izledim. öncelikle sorarım size hangi köyde öyle diz üstü ve göğüs dekolteli elbiseyle, memelerini hoplatarak gezen kızlar var? ben henüz rastlamadım, rastlayan da gazetelerde 3. sayfa haberi oalrak rastlamıştır sanıyorum. cemal hünal'ın oyunculuğu o kadar yavandı ki onun sahnelerinde her küçük kutu açtırdığında ankara havası oynayan yarışmacıyı izlemek zorunda kaldım. o derece fena!
*sürekli yayından kalkmasını beklediğim ama kanal-dnin ısrarla yeni bölümler çektiği bir bulut olsam'ı da bu karambolde araya sıkıştırdım. gelinlikli kızın gelinliğindeki kan lekesi ve ondan çıkan derin manalar, akıl hastalıkları hastanesine yatan ve oldukça kendinde görünen çocuğa-sanki eli kolu yokmuş gibi- hemşirece yemek yedirilmesinden bir sonuç çıkaramayıp kanalı değiştirdim. papatyam ve unutulmaz'a da arada denk geldiysem de ilgi çekici bir dramatik olaya rastlamadığımdan izlemeye değer bulmadım.
tam bileklerimi kesmek üzereyken cihan geldi.
uzaktan kumandayı öpüp alnıma koydum ve ellerine bıraktım..
son hatırladığım sahadan çıkan gırç gurç ayakkabı sesleriydi.
nasıl da özlemişim...
7 Eylül 2009 Pazartesi
adem'in yaratılışı.
5 Eylül 2009 Cumartesi
seni izleyim diye beni izledikten sonra, seni izlemediğimi anlayıp beni izlemekten vazgeçen izleyici; seni izliyorum..
hatta geçen kış ne yaptığını biliyor bile olabirim..
hamiş: görsel acayip hoşuma gitti, uysa da kodum uymasa da..
4 Eylül 2009 Cuma
veni,vidi non vidi anymore..
danakoo birth!
girdiğimiz şokun en önemli sebeplerinden biri kan uyuşmazlığının olağan sonuçlarının neden başımıza gelmediğiydi.
doktorun söylediğine göre doğarken annemin kanını temizlediğimden benden sadece 13 ay onra doğan kardeşimde her hangi bir sakatlık meydana gelmemiş.
minik bir supergirl olarak başardığım bu şey, kan grubunu doğru tespit edemeyenlerden ne kadar da becerikli olduğumun bir kanıtıydı.
kanını temzileyerek toraman bir şekilde doğumuna vesile olduğum kardeşim bugün 26 yaşına giriyor.
aralarında bir yaş fark olan, süper anlaşan kız kardeşler şablonuna oturamadık bir türlü.
birbirimize sevgi sözcükleri de söylemedik pek.
onu yerine başkası söylese kavga çıkarılacak sözlerle hitap ettik birbirmize ama içinde sevgi parçacıkları oldu hep..
aramızdaki yaş farkı kadar ortak özelliklerimiz de az.
ben ne kadar süslüysem o, o kadar salaş,
ben ne kadar düşünceliysem o, o kadar rahat,
ben ne kadar duygusuzsam o, o kadar duygusal,
ben ne kadar komiksem o, on katı komik,
ben ne kadar sportmensem o yüz katı sporcu..
ben ne kadar beşiktaşlıysam o, o kadar fenerbahçeli..
tüm gün yatayım ister,
internet olsun, fenerbahçe olsun ona yeter.
annem hep onun annesi asıl sensin der.
ben bakıp büyüttüğüm için değil,
en iyi arkadaş olmamız gerekirken hep onu koruyup kollayan, yol gösteren olduğumdan.
belki de bu yüzden onu, nadişimi, bir kardeşten çok çok fazla seviyorumm.
iyi ki doğdun danakooomm.
iyi ki benim kardeşimsin..
evet , öylee!
3 Eylül 2009 Perşembe
a la fifi de la fonfon
eveeet sayın okuma severler bir ala fifi de la fonfon bölümümüze daha hoşgeldiniz. dikkatli okuyucular daha önce böyle bir bölümümüz olmadığını söyleyeceklerdir eminim. evet yoktu, şimdi oldu.
bundan sonra bu bölümde sevgili yazarımız alle the grande'nin okumakta olduğu kitapları tanıyacağız.
amaaan bana ne, ne okursa okusun, çok da fifi yani diyorsanız, tebrik ederim tam bu bölüme layık bir okuyucusunuz.
o zaman şimdi ister okuyun, ister okumayın; ala fifi de la fonfon yanii..
sanıyorum 2000 senesiydi,
okulu asıp-üniversite 2. sınıf- sinemaya gitmiş olacağım, hatırlamıyorum.
okulu asıp gidilen bir film olduğu için, film boyunca etrafla uğraştığımdan filmi de hatırlamıyorum..
oysa ne büyük bir hataymış..
çocukluk işte, bilemezdim..
fight club'ı böyle hunharca harcadığım için kendimi bir daha affetmedim.
verdiğim ceza ise cidden garipti; bir daha bu filmi izlememek!!
zamanaşımına uğrayan cezamın akabinde filme kendimi yavaş yavaş alıştırmak,
dahası kitabı okuyup "kitap çok daha iyiydi yhaaa" diyebilmek için sevgili chuck'a tekrar uğradım.
görünmez canavarlar ve gösteri peygamberinden sonra kendimi chuck nadasına bırakmıştım.
zira sürekli chuck palahniuk okumak bünyede ciddi sarsıntılara sebebiyet verebilir.
dövüş kulübünde şu an 69. sayfa 10. bölümdeyim..
dilin ağırlığı, filmde en hatırlamamam gereken şeyi hatırlamanın neticesinde anlatıma bakışımdaki değişiklik beni çok ama çok yavaşlatıyor.
bu hızla gidersem kitap 2 haftada biter herhalde.
kitapta altını çizmek istediğim çok yer var ama kahretsin ki toplu taşıma da kalem titriyor!
ama yine de sizin için bir quote hazırladım, yanında da cacık var.
"eğer ne istediğini bilmezsen" diyor kapıcı, "bir bakarsın istemediğin bir sürü şeyin olmuş"
çoğunuzun filmi izlediğinizi tahmin edebiliyorum.
ama konuyu bilerek kitabı okumak cidden farklı olabilir.
deneyin derim..
öperim!
başlığa konu söz öbeğini modern sabahlardan çaldım, fahir beni affetsin, amin.
2 Eylül 2009 Çarşamba
hop çiki bon bon, öperins!
foto
1 Eylül 2009 Salı
sen bana bakma böyleyim..
eylül geldi ya depresyona girme ve saçmalama özgürlüğüm var nasılsa.
ama buna hakkım yok.
9 gün yata yata tatil yapmış, derisi 50 faktöriyel yanmış biri olarak buna hakkım yok!
9 günlüklük tatilde;
denizde kolunu bilinmeyen deniz canlısı yakmış,
aquapark'taki dalga havuzunda bottan ters dönüp kafasını havuza çarpmış,
zıplama kafesinde (adı var mı bu aletin bilmiyorum) zıp zıp zıplarken sağ kolunun üzerine düşmüş,
köpük banyosunda tacize uğramış,
lunaparkta adını bile anınca midem bulanan ranger denen allahın belasına binip, inene kadar küfredip inince kusmuş,
barselona'dan sonra uçağa binmem deyip (büyük konuştum biliyorum) tatil dönüşü bindiği uçağın zıplayarak inişe geçmesiyle hatim indirmiş,
BENim buna hakkım yok.
gözün doysun derler adama..
zaten ektiğim karpuzlar da solmuş.
gitti bu seneki mahsul!!
hadi öperins!