31 Mayıs 2010 Pazartesi

veda busesi

sayın okuyucu, sevgili blogmates, canım arkadaşlarım ve seni gidi gizli takipçi;
siz bunları okurken ben çok uzaklarda olacağım.
postumu yazıp, koşarak uzaklara kaçacak değilim.
bundan sonra bir daha zor post yazacağım, siz de beni her özlediğinizde dönüp dönüp bu yazıyı okuyacağınızdan uzak olacağım evet.
sanırım analık iznine ayrıldım ben.
ama bunu derken bile canım ofisimde olmam bir ironi değilse nedir?
artık ütopik bir olgu haline gelen tarlada doğurmak fikri, randevulu sezeryan fikrinden daha cazip geldiğinden hala işe geliyor olabilirim içgüdüsel olarak.
içgüdülerime kalsa bir kaç ay daha doğurmam ben gerçi.
düşündükçe bi acayip oluyorum; bir insanın a'dan z'ye sorumluluğu.
beslemesi, yıkaması, yatması, kalkması...
solunca çöpe attığın bir çiçek, fazla yem verdiğinde ölen bir japon balığı değil; bir İNSAN!
ayy aman neyse; düşünmeyelim, akışına bırakalım..
ben şimdi gidiyorum. ne zaman doğuracağım hala belli değil.
belli olsa da "şu gün doktorumuzla meleğimizi kucağımıza almak için sözleştik" tandansında yazılar yazmayacağımdan, sizinle bu son buluşmamız.
bir süre süt, kaka rengi, isilik, pişik, gaz, "trending topics" olacak hayatımda.
becerebilirsem afyonumdan yazarım bir şeyler.
ama becerebileceğimi sanmadığımdan 2 ay gibi bir süre beni twitterdan takip edin derim ben.
sancılarımın 2 dakikada bire indiğini bile tivitleyeceğim, öyle de manyağım ama siz beni böyle sevdiniz değil mi?
ay bak gözlerim doldu.
sizi seven ve daima sevecek olan anneniz aman alle'niz.
öperins!

17 Mayıs 2010 Pazartesi

11 Mayıs 2010 Salı

gerisayım başlasın!

artık üşengeçlikten mi yoksa yapısal elverişsizlikten mi bilemiyorum 8 aydır ne hamileliğimle ne de bebeğimle ilgili açıklayıcı bilgiler yazmadım.
ileride dönüp baktığımda pişman olmamak adına bir kaç şey karalayayım istiyorum ama yine de becerebileceğimi sanmıyorum.
bugün itibariyle şafağa tam 1 ay kaldı.
tabi matematiksel ve takvimsel sonuçlara göre.
bu haftadan itibaren her hafta doktora gitmeye başlayacağım, bu da artık her an 3 kişi olabiliriz anlamına geliyor sannımca.
dünkü muayenede, melek yavrumun 36 haftalık olmasına rağmen 39 haftalık boyutlarında olduğunu öğrendik.
anlayacağınız bir tosun bizi bekliyor, ya da biz bir tosun bekliyoruz.
şu sıralar en çok karşılaştığım iki soru; -çantanı hazırladın mı? -işi ne zaman bırakıyorsun?
çanta falan hazırlamadım henüz,
bu bebiş beni rahatlığa çok alıştırdı, hazırlarııııızzz diyorum soranlara;neticeten 2 gecelik bir çorap.
işi bırakma hususu ise keyfekeder.
kendimi çok iyi hissettiğim için işi şu an bırakmayı da düşünmüyorum.
evde otursam ne yapacağım?! seda sayan izleyeceğime bir işe yararım daha iyi.
hala her gören hamilelik sana çok yakıştı diyor.
ciddi ciddi hemen bir tane daha yapmayı düşünüyorum.
güzellik uğruna çocuk doğuran birini arıyorsanız, o benim.
şaka bir yana hamileliğim boyunca; ne aş erdim, ne midem bulandı, ne ağırlaştım ki şu ana kadar 12 kilo aldım üzerine aldığım iltifatlar da cabası :)))
yani bebiş beni hiç üzmedi, bilakis mutlu etti çokça.
kucağıma alınca neler hissettirecek kim bilir?
doğuma dair ne bir heyecan ne bir korku var içimde..
sadece merak, derin bir merak.
bekleyelim görelim, a.f. bize neler getirecek..
müstakbel anne şevkatiyle öperins!

10 Mayıs 2010 Pazartesi

nesfitsel cevap

biraz önce Nestle'den aldığım telefona göre, Şubat 2010'dan itibaren nesfit üretimi Fransa'da değil Polonya'da yapıldığından tadında değişikilik olabilirmiş.
ancak kalite standardında bir değişiklik yokmuş.
ne demişler; önemli olan kalitesi değil tadı.
kimse böyle bir şey dememiş tabi ama bazen akan dereden su içmek evdeki damacadan su içmekten kat kat keyifli olabilir.
elveda nesfit, elveda vitamin ve demirler..
hoşgeldin ekmek üstü şokella*..
öperins!

*gizli bir nestle hayranlığım var sanıyorum.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

bilinçli tüketici alle.

ben sabahları- yani mesai günlerinin sabahları- uyandığımda pek iştah sahibi değilimdir.
canım bir şey yemek istemez ama evden de aç çıkamayacağım için, en büyük kurtarıcım ve zevkle yediğim şey süt+ sade nesfittir.
merve'nin yazısında bahsettiği ablalar gibi rejim amaçlı yemediğimden bal ve ilave tatlı da eklemiyorum üzerine :)
evde nesfitim bittiğinden cepa-carrefour mağazasından ekonomik paket, şok, damping, indirimli nesfiti görünce sevinç içinde hemen aldım.
bundan sonrasına nestle'ye attığım mail ile devam etmek istiyorum.
nesfit yiyenlere/yemeyi düşünenlere naçizane tavsiyem ve uyarımdır, öperins!
"Sayın yetkili,
28 yaşında hamile bir bayanım. Hamileliliğim süresince sabah kahvaltısında düzenli olarak Nesfit yedim. gerek süt takviyesi yapmam gerekse içerdiği demir ve mineraller sayesinde güne iyi başlamamı sağlayan bir ürün nesfit. evde nesfit'imin bitmesi üzerine dün Carrefour Cepa- Ankara şubesinden Nesfit ekonomik paket aldım. Poşette 2 adet 450 gr olması hoşuma gitti. ancak bu sabah paketi açtığımda ekonomik olan tek şeyin fiyat değil aynı zamanda ürün olduğunu gördüm. neredeyse yarı oranında inceltilmiş taneler buldum karşımda. her neyse deyip yediğimde büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. zaten yüksek olan tat alma yetimin ekstra fazla olduğu şu günlerde yediğim şeyden zerre tat almamam, bilakis bende lastik çiğniyormuşum hissi oluşturması sabah sabah hayal kırıklığı oluşturdu bünyemde. kutunun üzerine tadının ve biçiminin de değiştiğine dair bir uyarı olsaydı almazdım. paramı çöpe atmış gibi hissediyorum kendimi zira bu halde nesfiti yemem mümkün değil. bunu sizinle paylaşmak ve mağduriyetimi bildirmek istedim. iyi çalışmalar."

hamiş: cevabi yazı gelirse ilkeli yayın politikam gereği onu da yayınlayacağım .

4 Mayıs 2010 Salı

tek başına bir adam

bazı filmler var ki izledikten sonra bünyemde bir daha izleme hissi oluşturan, onunla ilgili bir şeyler okuma, derinlemesine araştırma güdüsü aşılayan..
dün izlediğim a single man de bunlardan biri..
film christopher isherwood'un aynı adlı romanından uyarlanmış.
yorumlardan okuduğum kadarıyla şaşırtıcı derecede romana sadık kalınmış.
bir klasik olarak; kitabı okuyup filmde hayal kırıklığına uğrama fenomeni bu filmde çok aza indirgenmiş.
bu sebeple hemen kitabı edinip okuyası geliyor insanın.
filmin başrollerinde her ne kadar julianne moore'un da adı geçse de fim "tek bir adam"ın yani colin firth'ün performansı üzerine kurulu.
performans dışında görsellik olarak çok zengin bir film.
bu kadar güzel insanın bir arada bulunması, yönetmen koltuğunda oturan ünlü modacı tom ford'un başarısı muhakkak ki.
dönem filmi olmasının avantajıyla kıyafetler, makyaj, saçlar, ruh haline göre netleşip matlaşan görüntüler çok başarılı.
her zaman söylüyorum; erkek eşcinselliği cinsel açıdan estetik olmadığı gibi çoğunlukla antipatik bulunuyor.
öte yandan kadın eşcinselliğinden kat kat romantik olduğu da su götürmez bir gerçek.
eğer ben sevmem öyle erkek erkeğe öpüşme falan diyorsanız film rahatsız edici olabilir.
ama yaşattığı duygusallık , cinselliğin kat be kat ötesinde.
ellerine sağlık tom ford!
öperins!

3 Mayıs 2010 Pazartesi

baba, oğul ve kutsal damacana.

cumartesi günü, seğmenler parkı'nda sizin brajeshwari diye bildiğiniz, benimse canım burcu ablacığımla dobiçkoluğumun son demleri anısına fotoğraf çekimi yaptık.
poz vermenin ne kadar zor olduğunu, doğal durun dendiği zaman ne yapacağını bilememenin çaresizliğini yaşadık.
aslında düğün fotoğraflarında da aynı zorluğu yaşamıştık ama orda suratımdan eksik etmediğim ve yüz kaslarımın ağrımasına sebep olan yapma gülüşüm beni kurtarmıştı.
onu burada kullanmak istemedim, zira o kadar samimi ve güzel bir ortam vardı ki yapmacıkları çöpe atmamız gerekiyordu.
yattık, yuvarlandık, güldük, bolca sohbet edip güneşlendik, sakalllılarımızı yedik ve bu arada bir sürü fotoğraf çekindik..
çok keyifli bir cumartesi idi,..
burdan brajeshwari'ye bir kez daha teşekkür etmek istedim, tüm fotoğraflar harika!
sabah sabah rahatsız edip kendisine sormadığım için, burcu ablayla olan genç yetenek cihan'ın çektiği fotoğraflarımızdan -çok istememe rağmen- buraya koymuyorum.
siz baba, oğlu ve kutsal damacana ile yetinin.
bu esprimden sonra benle ilişkinizi kesmek isterseniz anlayışla karşılars, öperins!

**editasyon: ay yazmazsam çatlarım;
tayt: pazar
t-shirt:pazar
hırka: pazar
ayakkabı&saat: pazar değil
*pazaristanın sunduğu postumuzun sonuna geldik ama iğrenç esprilerimizden vazgeçemiyoruz, öperins!