30 Mayıs 2009 Cumartesi

beşiktaş(K)

3 ay önce ernst geldiğinde umutlu olmak istiyoruz, mutlu olmak istiyoruz demiştim.
kimileri komPİLO, tezgah dediyse de başta ernst olmak üzere mustafa hoca ve yusuf'un getirdiği enerjiyle şampiyonluğa çok yaklaştık.
bizler inandık, onlar da inandı.
birini çağırdık tribüne bir olup geldiler.
şampiyonluk hasretiyle çok çile çektik.
geceleri uyumdan sabahlar ettik.
uçurumlara düşmeden tut elimizi,
şampiyon ol beşiktşım mesut et bizi, dedik.
yaklaşık 8 saat sonra netice belli olacak.
ama o 90 dakika nasıl geçecek bilmiyorum.
ben gidiyorum.
öperins!

27 Mayıs 2009 Çarşamba

gönül telini inleten güfteler

daha önce türk olsun yabancı olsun, duyduğum şarkıyı belleğime kazıma gibi bir huyum olduğunu söylemiştim.
ya da söylememiştim, bilemiyorum.
şu aralar yazıp yazmadıklarımı hatırlayamama sendromundayım.
yazdığımı düşünüp yazmadığım şeylerle, yazmadığımı düşünüp yazdığım şeyler yarış halindeler.
her ne ise, zamanla düzeleceğim umarım.

büyük sanatkarlar tarafından yazılan bazı sözler o kadar etkili oldu ki narin ruhumda; bir yazımı da onlara ayırayım dedim.
buyrun burdan yakın efenim;

1-24 saat önce herşey bitti, yani dün
şimdilerde elektronik çlaışmalarda bulunan hande yener, utançla hatırladığı ki çoklukla hatırlamak istemediği geçmişinde ne güzel de şarkılar söylemiş. şüphesiz ki beni en çok etkileyen dizeleri bu. izaha gerek duyduğuna göre daha 24 saat öncesinin dün olduğunu anlayamayacak sevgilisini terk etmekte ne kadar da iyi yapmış handecik, bravo.

2-sen ellerle demlenirken ben çay içmedim
ah işte beni içten etkileyen bir şarkı sözü daha. sevgiliye sitemin daha güzel bir anlatımı olabilir mi? bu nasıl güzel bir kelime oyunudur yarab! yıldız tilbe yine ruh halinin hakkını vermiş!

3-yaşımız neden büyük ama seni adım adım sayıp seviyorum
bir şarkı sözünün etkileyiciliği biraz da karmaşık olmasıyla alakalı değil midir? düşünüyorum, taşınıyorum ama serdar ortaç burda ne anlatmak istemiş anlayamıyorum. anlayamadıkça da serdar ortaç'ın eşsiz felsefik ve edebik başarısı karşısında şapka çıkarıyorum.

4-zamansız geldin biraz, ben de tam ağlıyordum
klişeleri yıkan bu yalın dizelerini koymazsam ayıp olurdu. bizim bildiğimiz; erkekler ağlamaz bu bir. ağlarken yakalanınca da -cinsiyet ayrımı olmaksızın- yok ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı deriz bu iki. ama yalın elinde sevgilisinin aldığı minik oyuncakla ağladığını tüm cümle aleme haykırıyor. ne kadar da sevimli değil mi?

5-pişmeyene söyle ne denirdi? çiğ mi? ha ha!
işte bir didaktik hande yener eseri daha. ne olacak bu kızın öğretme çabası? soru cevap şeklindeki bu çalışmasında da aşk ateşinde yanmayanların ne denli bir çiğlikte olduğunu eğitsel bir yolla anlatıyor bize handecik. ikinci kez bravo!

işte böyle sayın sanatseverler.
bende daha ne klişeleşmemiş cevherler var da ilerisi için saklıyorum.
şimdilik gönül teliniz bunlarla inlesin.
yazıma beni çok içten etkileyen tarzıyla demet akalın'la son veriyorum.
sürekli unuttum diyip 5 albümde aynı adama şarkı yapmak büyük başarı ister.
keşke hepimiz demet akalın olabilsek! esen kalınız.

sevgilimi koluma takarım (sansasyonelik olması tercihimdir)
bebek'te üç beş tur atarım(pazar sabahı kameralar açar açmaz ordayım)
olmadı bi de sinema yaparım (inşaa etmek mahiyetinde)
gördüğün gibi çok unutkanım oo yeee! (bu şarkıyı da laf olsun diye yaptım)

22 Mayıs 2009 Cuma

kreş çağındayken öğendiğim bir dörtlük geldi aklım sabah sabah;

erken yatarım, erken kalkarım
bir yumurtayı sütle çırparım
kızarmış ekmek biraz da peynir
aman efendim ne güzel yenir

bu nasıl antipatik bir dörtlüktür.
duyan da çocuk sabah kalkıyor, kendine mükellef bir sofra hazırlıyor sanır.
o yaştaki çocuk yumurtayı nasıl sütle çırpsın ayol!
(görseldeki çocuk çırpıyor ama onun gözü çekik)
ancak çekirdeklerini çıkarır reçel yapar, onun da sonucunu biliyoruz.
bir de trt'de kuşak arası kanun çalan minik edalarında bilmiş bilmiş "aman efendim" demeler
ayrıca yumurtayı sütle çırpıp ne yaptığı konusunda hiç bir fikrim yok.
biri beni aydınlatsın lütfen.
öperins!

21 Mayıs 2009 Perşembe

tam yerine rastgeldi manzara koydum!

eurovision bitti çilesi bitmedi.
ana haber bültenlerinde hala komşu kıyağından bahsediliyor.
Cengiz Semercioğlu konuyla ilgili çok güzel bir yazı yazmış.
tam yerine denk geldiğinden manzarayı koyuyorum.

"Bu oylama sisteminden en kârlı çıkan biziz...
Eurovision işinde mızıkçı çocuklar gibiyiz, hem bu oylama siteminden en karlı çıkan biziz hem de en çok ağlıyoruz...Komşu komşuya oy veriyor...Siyaset karışıyor... Kuzey ülkeleri dayanışması...Baltık ülkeleri cephesi...Eski Rus bloku...Birinci olamadığımız her sene bunları söylüyoruz.Oysa bu sistemin en çok avantaj sağladığı üç-beş ülkeden biri Türkiye...SMS sistemine geçildiğinden beri son 10 yıldır isimsiz şarkıcılar ve en kötü şarkılarla bile Türkiye 15'ten aşağı düşmedi.şarkı biraz iyi olunca ilk 10 garanti, şarkıcı da iddialı bir isim olursa ilk 5'e girmememiz imkansız zaten.Çünkü Türkiye'nin her yıl (Azerbaycan, Almanya, Fransa, Bosna Hersek, ısviçre, ıngiltere, Hollanda, Belçika başta olmak üzere) kemikleşmiş bir 70-75 puanı var.Bu zaten sıralamada 10-13 arası bir yer demek.şimdi söyler misiniz bana hangi ülke cebinde 70 puanla yarışmaya başlıyor.Birinci olan Norveç mi? Defalarca sıfır puan aldılar.Yunanistan mı? Taş çatlasa 30 puanları garanti...Bu yarışmadan sadece 76 puan toplayan ‘eski Rus blokundan' Ukrayna mı?.. Ancak 12'inci olabildiler.Bu kuzey ülkelerinin puanları birbirlerine bu kadar yarasa ısveç 21'inci, Danimarka 13'üncü olur muydu?..Azerbaycan'ı bizden başka kollayan mı var ama adamların şarkısı iyiydi çatır çatır puanları topladılar.ış tamamen siyasete endeksli olsa her Allah'ın günü Sarkozy'nin Türkiye'ye atıp tuttuğu Fransa'dan 12 puan gelir miydi?..Sağolsun Avrupa'daki vatandaşlarımız, bu sistem sürdüğü sürece Türkiye'yi en avantajlı ülke yapmaya devam edecekler.Komşular birbirlerine 12 puan veriyor diye ağlaşanlar sesinizi kesip oturun yerinize. Oturun da EBU sistemi değiştirmeye kalkmasın.ılk 5'i de çok ararsınız sonra.."

20 Mayıs 2009 Çarşamba

i screaaaaaaaaaaam!*

yaşlanmaktan değil de büyümekten rahatsız oluyorum çok zaman.
yaşın kaç olursa olsun eğer büyümediysen, yaşa bağlı yasaklar umrunda olmaz,
dangalaklık bazında değil de saflık bakımından büyümemişsen tabi.
ruhunun ya da karakterinin çocuk kalması değil bahsettiğim.
bilakis onlar istikrarlı bir şekilde köklenirken, sana neyi hangi ayarda yapacağını gösterirken tahammül sınırlarının geniş kalması..
4 sene öncesine bakıyorum da o zaman beni rahatsız etmeyen şeyler şimdi nasıl da huzursuz ediyor bünyemi,
alttan alabilme oranım ne kadar gerilemiş,
gemileri yakmaya ne kadar da yakınım.
çığlık atma isteğimi kontrol altına almakta zorlanıyorum.
koyveriyorum...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

anneciiiim yazamıyorumg!

duygusal hayatı tenzih ederim ama pek bi heves insanıyım üzerinize afiyet.
ilk aldığımda özene bezene astığım, sakladığım kıyafetleri 3. giyişimden sonra adeta tıkarcasına dolabıma koymam artık şaşılacak bir şey değil.
veya anne hadi anne hadi diyerek başladığım bir işi yarısında bırakmam...

yazmak da bir heves midir bilemiyorum ama son 10 gündür, abidik gubidik kelime oyunları oynayacağım, lost entryleri olkuyacağım diye bir türlü yazmaya heves bulamadım içimde.
hoş hala da öyle bir hevesim olduğu konusunda garanti veremem.
ancak gözden uzak olmanın gönüllerde de uzaklaştırma sağlayacağını bildiğimden kendimi bir zorlayayım dedim.

aslında konular birikti; harry potter kılıklı, kaştan ibaret belarus "kırması" alexander'dan veyahut anlamsız hırsıyla insanlardan "kırma" diye bahseden bülent özveren'den bahsetmeye başlasam rus rejisinden çıkarım ama çok konuşuldu, çok yazıldı bunlar.
öte yandan süper(!) ilgi gösterdiğiniz favorite film of margaret sorunsalının fizibilitik sonuçlarından bahisle -ne yazacağımı unutmuş olsam da- karalamalar yabilirim ki yapacağım bunu.
ama şimdi gidip kalan 356 entrymi okuyup, notlarımı alacağım, ordan sanal upwords oynamaya geçecek ve mesaiyi böylelikle yiyeceğim.
eee iki tatil arası çalışma olmaz, kaytarma olur!
öperins!

13 Mayıs 2009 Çarşamba

ebeveynlerin kilo-evlilik bağlantısı üzerine kısa bir tespit.

Bir kuşağın, kilolarını evlilik tarihleriyle anımsaması ne garip.
"ben evlendiğimde 54 kiloydum" repliği 10 türk kızının 9una annesi tarafından -biraz da nispet yaparcasına- söylenmiştir.
liseye başlarken kaç kiloydun sorusuna cevap bulamayan anne babalar, evlenirken kantara çıkmak sağlık raporunun bir parçasıymış gibi evlendikleri günkü kilolarını asla unutmazlar.
inanmıyorsanız açın sorun "anne evlendiğinde kaç kiloydun" diye.
şatadanak diye söylemezlerse, burdayım bekliyorum.

okuyucuyla empati yapmış yazar iç sesi: eeeee?
kendisine sempatik yazar iç sesi: eeesi yok, bu kadar.
öperins!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

eşik ül facia!

playlistinde pet shop boys, zeki müren, sıla, the killers olan birini ayıplamayın.
bağrınıza basın, sevin onu.
zira o, birazdan kendini yakacak veyahut işten atacak olabilir!
hem de bir sims karakteri olmadığı halde.

öperins!

5 Mayıs 2009 Salı

"favorite film of margaret" sorunsalı

*yeni yazı için fizibilitik kamuoyu yoklamasıdır*
teomanın papatya şarkısında "hani çok sevdiğin o filmi gördükten sonra, kısacık kesitirip saçlarını içtin ilk sigaranı" diyor ya,
ordaki o filmin hangisi olduğunu düşündünüz/düşünüyorsunuz?
"turuncu renkteki mercimeğe neden kırmızı mercimek deniliyor"u düşünmediğiniz gibi bunu da düşünmememiş olabilirsiniz.
işte size 30 saniye,
aklınıza gelen ilk filmi söyleyin de biz de havamızı bulalım!
yazıyı okuyup da cevap vermeyeni condoleezza rice'ın botoxlu hali kovalasın!
yazan da bradley cooper/scarlett johansson ile baklava yesin inşallah!
öperins!