30 Aralık 2008 Salı

sarmasarışık!

Aslında yeni yıla girene kadar yeni blog yazmamaya, 2008 almanakımla arz-ı endam etmeye niyetliydim ama kahrolsun yazma güdüsünün iç gıcıklayıcı teşvikine.
royal bon çayna marka çakma porselenlerle çay içme zevkini yaşamak istesem de Aarhus'dan magnet istediğim arkadaşımın "amaaaan magneti ne yapacak, kupa alayım iyisi mi" değerlendirmesiyle bana kazandırdğı kırmızı hamburg kupamla çay içiyorum.
rakım yüksek, hava soğuk.
iş var, yapasım yuk. (kafiye olsun diye)
hayatımda ilk kez hop çiki bom bir yılbaşı gecesi yaşayacak olmanın heLecanındayım.
bu sene sosyetik takılıyorum.
djler, dansçılar ve süpriz sanatçılarla yeni yıla merhabaaaa diyeceğim.
ne giyeceğimi düşündüm.
bayramda ananemin çatısından bulduğum, annemin 80'lerden kalma kırmızı elbisesini giymeye karar verdim.
uysa da giyeceğim, uymasa da.
bu akşam prova yapacağım giyinip.
yarın iş var, hem de tam gün.
zaten yıbaşıymış gibi de hissetmiyorum.
bana yılbaşını hissettiren şeyin hunharca yapılan market alışverişi olduğunu anladım.
market alışverişi yok ama hediye alışverişi var.
tek anne, tek baba, tek sevgli, tek doğumgünü var ama yılbaşına herkes aynı anda giriyor.
bu yüzden yılbaşında hediyeler küçük olmalı.
birazdan çıkıp cd, mum, kitap vs alacağım.
hediylerimi fayda maliyet eğrisinin üzerinden kayarak seçeceğim..
dişçime de çikolata götüreceğim yılbaşı hediyesi.
hastalarına versin, dişleri çürüsün, ona iş çıksın.
kendime sonu 17 olan piyango bileti hediye ettim.
çıkabilir.
hayal kurmuyorum.
zengin olunca düşünürüm.
nasılsa çok vaktim olacak.
Öperins!

29 Aralık 2008 Pazartesi

"2008"; nasıl geçti habersizz..

2008'den hatıratımda kalanlar;
* Şüphesiz en önemlisi soyadımı değiştiren ve benden bize terfi etmemi sağlayan 17 Ağustos akşamı..

* Her yarışmaya müthiş merakı olan canım ülkemin yeni gözdesi Yemekteyiz

* Yeniden hortlayan çocukluğumun modası tayt ve her devrin modası ekose.

* Evlenmenin de modası olurmuymuş dedik, ama moda bu sene de devam etti hem de yanına hamilelik modasını da alarak.

*İstanbul'dan geçen ölümsüz olduğuna inandığım suratsız Kraliçe.

*Playback yapan küçük kız ve bilgisayar ürünü havayi fişekleriyle Çin işi olduğunu kanıtlayan Pekin Olimpiyatları.

*Ergenekon, dandanakan, 1699 karlofça.

*Yeşilçam'ın yeşillenişi; Issız Adam, Üç Maymun, Arog, Osmanlı Cumhuriyeti, Mustafa: 21 milyon seyirci (gençtürkselin katkılarıyla)

*Renk, göz çekikliği, cinsiyetin hiç farketmeyeceğini bilenler için hiçbir anlam ifade etmeyen Obama'nın ABD başkanı seçilmesi

*Açılan partilen, kapanan partiler, kapanmayıp kulağı çekilen partiler, cadılar günü partileri, elektrik kaçaklı köpük partileri..

*Sahalara geri dönen, ac/dc, guns'n roses, metallica ve tabi ki anket defterlerinde hep en sevdiğimiz grubun karşılığı olan new KIDS on the block.

*Voodoo büyüleri ve mucizelerle geçen Avrupa Futbol Şampiyonası, Şampiyon Galatasaray, hakkı yenen ve hep yenecek olan Beşiktaş.

*Taraftar grubunun takımın önüne geçtiği gerekçesiyle kendini fesheden Çarşı.

*Teğet geçen dolayısıyla çapını hesaplamak için epeyce zorlandığımız ekonomik kriz.

*Amy Winehouse, kiloları, uyuşturucuları, taklitleri.

*Cep telefonu numaralarının ayaklanması.

*Velevkiler, denizler, fenerler, mirler, balonlar..

*30'a yaklaşmak için atılan bir adım daha..

*Herkese nice nice seneler, güzel yıllar, bol eğlence, bol para, eş, aş, iş, huzur, sağlık, mutlulukk..

Öperins!

26 Aralık 2008 Cuma

Allegra tadında hayat..

Can sıkıntısının tavan yaptığı günlerden birinde -ki 728 gün öncesine tekabül eder- internette gezinirken "popomundo" kelimesine rastladım. İsmi acayipti evet, "popodünyası" bu da nesi nidalarıyla http://www.popomundo.com/ adresine doğru yol aldım. Girişte bir şehir seçmem gerektiği söylendi sistem tarafından, İtalya'dan dönüşüm arifesi olduğundan Roma şehrini seçtim merakla.. Karşıma bir çok karakter çıktı. Hepsini tek tek inceledim. Nedense kendi karakterime ve yaşıma en yakın olanı seçmek çabasındaydım. Sanal karakteri bile kendime benzeteceğim ya! Sonunda ismini sevdiğim, yaşamının hoşuma gittiği, yaşı yaşıma, huyu huyuma uygun birini seçtim; Allegra GHİBERTİ!

"Annesi, sosyetik bir medya yıldızı. Allegra, New York Üniversitesi'nde sinema eğitimi almak için New York'a gitmeyi planlamıştı, ama başvurusu hiç kabul edilmedi. O bir spor fanatiğidir. Siyasetten nefret eder. Sigarayı bırakmaya çalışmaktadır"

ara not: 2 yılda değişmediysem bu karakterin benimle alakası yok yahu :S

Her ne ise kendi rock grubumu kurdum. Kendime görüntü olarak Monica Bellucci'yi seçtim. Allegra ile bütünleşti Monica. Oyunu keşfetmeye çalıştım. Hızla başardım. Para verdim vip üye oldum. Ünlendim. Ankara şehri açıldı vatandaşlığına geçtim. Şehrin yargıcı, arkasından başyargıcı oldum. Çapkındım. 5 çocuğum oldu (Seçkin, Sean, Mia, Jason Joaquin, Dean), 4 adamdan.. Tam bir RAKSTAR :) Her doğumda ayrı heyecan, cinsiyeti ne olacak merakı.

Yaş kemale erince sonunda evlendim. Soyadım Palmer oldu. Evimin hanımı oldum. Oyundan arkadaşlarım hatta dostlarım oldu. Buluştuk. Mekandakilerin şaşkın bakışlarına aldırmadan birbirimize beynelmilel isimlerle seslendik. Çocuklarımızdan, hamileliklerimizden, provalardan, konserlerden bahsettik.. RL/RP ayrımı ne onu öğrendik. Ailem bile kabullendi, merak etti Allegra'yı.

Ve bugün 35. yaş günü...

Bunu paylaşmak istedim. Paylaşmak istedim çünkü 728 gündür Alle adında birini yaşatıyorum başka bir alemde. Birisi Alle diye seslendiğinde dönüp bakıyorum. Öyle ki bloguma bile onun adını verdim..

Seni seviyorum Alle, iyi ki doğdun!



Allegra, 35 yaşında, Serial Drinkers üyesi bir bayan. Allegra sahnede fexofenadine adını kullanıyor. Allegra şu anda İstanbul içinde, DiDo Records 10* isimli mekanda.

24 Aralık 2008 Çarşamba

Geyiklerden taç yaptım sevdiceğim!


Hep aynı tarzları hep aynı yazıları hep aynı geyikleri görmekten bıktım sevdiceğim.

Geyiklerin boynuzlarından taç yaptım, kafama koydum.

Uzaktasın.

Yalnızsın.

Tacımı anlamlandırma.

Kafamın tasını attırma!!


Kendime not: Blogunu merak edip bir ke dahi açıp okumamış sevdiceğine megafonla bağırsan ne fayda?!?

22 Aralık 2008 Pazartesi

Menekşe mor Sem Vitmor!

Gossip Girl'ü her izlediğimde Sem Vitmor'a bakıp bakıp hala nasıl değişmeden kaldığına hayret ediyorum. Ödev defterime yazdığım ödevlerimi yaparken de aynıydı, kendi evimin "meşhur" koltuğunda oturup kaz ayakları oluşmuş gözlerimle izlediğimde de aynı..
Kıskanıyorum..


Bir de yaratıcı Türk zekasını fena halde kıskanıyorum. Misal bir Amerikalı şu uyarıyı yazmayı akıl edemiyor. Bir hamburger bile yemeden Mc Donald's veya Burger King'e gidip VECE'ye rahatça girebiliyoruz. Oysa gideceksin tabelacıya, yazdıracaksın pirince siyah harflerle "VECEYE GİREN MECBURİ FEST FUD YEMEK ZORUNDA" diyegör bakalım ciron ne kadar artıyor ve tuvaletlerin ne kadar temiz.



Halbu ki adamlardaki yaratıcılığa bak; nimeti kesip oyuncak yapmışlar. Onu bulamayanlar, keke koyamayanlar var. Portakal kabuğu görünümüymüş?? Cık cık cık.




Sözlerime burda son verirken şahsıma günde 5-10 tane gelen ve burm buram yaratıcılık kokan mailerden bir kuple ile veda ediyorum. Orijinalitesini bozmamak uğruna aynen aktarıyorum. Esen kalınız. Öperins!


Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok > > mutu edersen, o kadını da> > >> o> > >> kadar mutlu edersin.> > >>> > >> - Nasıl yani ?> > >>> > >> - Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir > > düşünün. Küçük kızlar hep> > >> beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel> > olduklarını duymaya bayılırlar.> > >> Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını> > beklerler. > > >> Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler.> > Sürprizlerden hoşlanırlar.> > >> Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve> > sevildiklerini hep duymak> > >> isterler. > > >> İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?> > >>> > >> - Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı> > Aylin. Her akşam > > >> boynuma > > >> sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?"> > diye sorar. Giysisini> > >> değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş> > muyum?"> > >> diye > > >> sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. "> > Harikasın prenses gibi> > >> olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı> > demeliyim.> > >> > > >> - İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak> > isterler. Ben elli yaşındaki> > >> karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen,> > doksan yıl da yaşarsak> > >> ben > > >> ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona> > >> "bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor.> > "Bebeğim bana bir çay> > >> yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl > > koşturduğunu görmelisiniz.> > >>
HAMİŞ: Sensin çocuk! Kendi diyen kendi olur!

20 Aralık 2008 Cumartesi

Not-İst ya da farkedilens çeptır 2!

Antenleri sürekli açık olarak etrafta dolaşmak çok ama çok kötü! O kadar vahim durumdayım ki benim bir üst modelim beyin okuyan insan modeli olmalı. Ee haliyle farkettiklerim de bitmek bilmiyor sayın seyirciler!

Bu aralar yakın çevremde öyle şeyler farkediyorum ki söylesem başıma dert olacak. Zira tepki direk inkar. Ayrıca savunma mekanizmasının nadide ancak bir o kadar da banal bir ifadesi olarak dedikoducu, müfteri damgasını da alnıma yapıştıracaklar şaak diye. O halde kendimizii yemeye devammm evladımmm! Nasılsa tek kişinin kendi kendine söylediği dedikodu değildir! Bunu da tarihe not düşüyorum belki ilerde özlü söz olur.

Neyse efenim konuyu değiştirelim, canları sıkmayalım, sevelim sevlilelim..
~~~~
Kıvanç Tatlıtuğ ile Meltem Cumbul sevip sevilmişler mesela. Hangisine üzüleceğimi bilemedim.. Evet küstah olduğum kadar zevk sahibiyimdir de. Kusura bakmayın ama olmamış!
~~~~
Bloglarımda hiç görsellik olmadığını farkettim. Önemli olan dış güzelliği değil iç güzelliği ama değil mi? Bknz: Meltem Cumbul-Kıvanç Tatlıtuğ
~~~~
25 yaşımdan sonraki her yaşımda -ki daha 1 senesi geçti- 30 yaşındaymışım gibi hissediyorum. 30 yaşıma geldiğimde hiç bunalıma girmeyeceğim, ne de olsa 5 senedir 30'um değil mi ayol?! (Bu içsel avunumu bana kazandıran Nian ablamı da buradan selamları gönderiyorum, şu an bizi izliyor)
~~~~
Tin-min tinimini hanımkızlarımızın Ugg giyebilmek için bacak, mekan, estetik, uyum, gözleri kör etme ihtimali göz etmeden mini kot etek giydiklerini gözlemliyorum. Unutmayalım gençler; tombiş bacaklar yanında erik dalı tadında çıta bacaklar da bünyeye zarar. Böyle yapmayalım, halkımızın ruh sağlığını da düşünelim biraz lütfen!
~~~~
A.R.O.G.'a gülmediğim için zeka seviyemi tahlil ederken buldum kendimi. İnce esprileri anlayamamışım demek. Çok ayıp bana. İnce olan herşeye bu kadar da tepki koyulmaz ki canım!
~~~~
İsmi Suzan olanlar neden hep kokoş oluyor? Adın verdiği bir süs püs mü yapışıyor bu hanımlara doğuştan?
~~~~
İnsanlar özellikle bayanlar 50 Cent'in şarkılarına hoplaya zıplaya, gülerek ve kıvrımlı hareketlerle eşlik ediyorlar. Ne dediğini anlamama ihtimallerini sevmek istiyorum mümkünse! Zira i'm the madıfakin piayempi diyen bir adamdan koşarak kaçmak gerek.
~~~~~
Pınar Altuğ hamilelikten şişmanladıkça göğüsleri de doğru orantılı olarak küçülüyor mu ne?
~~~~
Maç var. Genel izleyiciye hitap etmeyecek şekilde olumsuz davranış içeren tezahürat yapasım var. Ama edebimle oturuyor ve "Remzin kartallar gibi manileri yen aş, layıktır bu vasıflar sana ey şanlı Beşiktaş" diyerek kaçıyorum..

Öperins!

17 Aralık 2008 Çarşamba

Bir Aralık sabahı ayazla uyandın mı hiç?

Son günlerde farkettim ki sürekli bıdırdıyorum. "Aman tatil bitti" "Off çok soğuk" "Yatmayacağım uykum yok" "Uyanmak istemiyorum biraz daha uyku" "Pof televizyonda izleyecek bişey kalmadı" "Yaaa akşama ne pişirsem" "üşüyorum o kalde varım" vesair vesair..
Yaş itibariyle menepoza giremeyeceğime göre(istisnalar kaideyi pekala bozmaz)nedir kuzum bendeki bu çemkirici güç?

Mirkelam kıvamında "Mutlu olmak istiyorummm". Ve hatta yaza yaklaşan günlerde klasik cici kız feybuk iletisi modumda "sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorumm"..

Hazır lafı açılmış ve çemkirme modumdayken biraz çemkireyim bari. Yahu feysbukta ingilizce-fransızca-italyanca(ki ben bildiğimi göstermek için yazarım ara sıra *-*)- urduca yazmayı anlıyorum da; isimleri gayet Türkçe olan bir kısım arkadaş grubunun ingilizce iletiye ingilizce cevap vermesi ve geyiğin bu şekilde devam etmesi de nesi? Komik misiniz? Gülseydim komik olurlardı ama sinirlendiğime göre olsa olsa şapşal bunlar! Ayh!

Bu arada Mirkelam demişken yeni klip çekmiş yavrucağız veya ben yeni görüyorum. Bıyık bırakmış bırakamayasıca. Cian'ı bıyıksızlıktan yeni vazgeçirdim ki bir baktım o dudak üstü kıl yeniden meşhur olmuş. Vay anasını sayın seyirciler!

Tam blog yazarken araya o kadar iş girdi ki yazasım kaçtı!
Öperins! :/

15 Aralık 2008 Pazartesi

Pazartesi değil iş sendromu-bendromu-ondromu!

Bayram bitti işe/okula/kreşe(?) döndük! Ya da biz öyle sanıyoruz.

Sabah uyanamadım.
Ne yiyeceğimi bulamadım.
Ne giyeceğimi bulamadım.
Dolmuş beklemeyi unuttuğumu farkettim.
Dolmuş neydi onu bile unuttum.
Dolmuşta kendimi unuttum.
İşe geldim.
İşlere baktım, baktım, baktım..
Gözümü kaçırdım.
Uykumu kaçıramadım.
Öğle yemeği vaktinin geldiğini bile anlamadım.
Yemeğimi geç yedim.
Masama güç döndüm.
Bıraksam kendimi masanın üzerinde uyuyakalıcam!
Soğuktan donmak üzereyim,
Uyku tatlı geliyor,
Ama öldüğümün farkında değilim.
İğrencim!
Nihhahahahahay!

Öperins!

notcuk: FeysBUKUNDA not olarak yazdığım bu yazıyı Delürapunzele ithafen buraya aktardım!Saygılarımla, arz ederim.

Bayram seni öldü-rü-rüm!

Eveeet bayram tatilinin en güzel yerinin başlangıcı olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyoruz! Her bayramda olduğu gibi Ankara sınırlarında olmak bünyeye derin zararlar verdiğinden tatilin başlamasını müteakip kentimizden koşarak uzaklaştık..
İki kişi olduğumuzdan beri seyehatlere tek çanta götürmemizin verdiği korku mu yoksa mangodan yeni aldığım cicilerimi giyme hevesi midir bilinmez valizde (nedense bavul yerine hep valiz demeyi tercih etmişimdir) 3 kısa kollu t-shirt ve bir kalın hırka ile bayrama el öpmeye gittim!Kurban bayramının sağı solu belli olmuyor ayol! Yoksa soğukların Aralık'la alakası yok. Kanların üzerine yağan karlar benim de üzerime yağdı doğal olarak.. Velhasıl kelam bayrama dair hatırladığım son şey soğuk ve akabinde gelen derin bir uyku..
~~~~~~~~~~~
Uyandığımda et yemekten şişmiş diş etleri, tatlı yemekten şişmiş göbekle evmin kanepesinde yatıyordum. Vejeteryan olma kararlılığıyla televizyonu açtım. O da nesi? En sevdiğim cnbce dizisi; sarı fonuyla Sideorderoflife! Şişko ve hebele hübele amerikalılar tarafından beğenilmemiş oalcak ki son bölümü ile karşımda. Aman dur böyle bitemez derken, mutlu sonla bitti de neşem yerine geldi!
~~~~~~~~~~
Ama neşe bu! Geldiği gibi gitmesini de iyi bilir! Hani pazarları seviyordun Alle? Hani Pazartesi sendromun yoktu senin? Aldığımız çam ağacını kurmak ve süslemek, hatta rengarenk ışıklarını çipil çipil yakmak bile kar etmediyse, uykusuz bir gece ve akabinde 7.30'da bana yalan söyledilerle uyanmak şok edici olmamalı! Olmadı da! Ertesi günü düşünmeyeceğim diye ne giyeceğini de düşünmemek sabahları ballı kaymak oluyor! Ama ben ballı kaymak yemem rejimdeyim.
~~~~~~~~~~
Şimdi tembellik etme vakti değil! Vakit değişim vakti! Nerde benim siyah kalemim? Kendime yeni bir BEN lazım!!!!
Öperins!

5 Aralık 2008 Cuma

Deneme 32-33-34!

İnsanın muhabettinde hoşlanmadığı birini dinliyormuş gibi yapıp laptop kapağının arkasından blog yazabilitesi nedir onu deniyorum şimdi.

Muhatabım benden epey büyük bir bey. Aslında severim kendisini ancak muhabbeti çok ama çok baygın. Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor... Kafa salıyorum, bazen alakasız yerlerde hıhım diyorum. Hımmm, hıı, hmmm... Anlıyorum. Alla alla! Cümlenin sonunu yakalayıp tag question yapıyorum tüm sevimliliğimle..

Ah işte sonunda boşa düştüm. Efendim anlamadım dedim!

Fonda da Personal Jesus çalıyor, kadayıfın üstüne kaymak oldu yeminLEN! Dinleme konsantrasyonu sıfır!

Öhöm. "Yaaa o da ilginçmiş".
Topladım!!

Susuyoruz.

Ve evetttt! Kendi işleriyle ilgilenmeye başladı! Yihhu!

Başardım. Yazdım!


Şimdi de bu kiloyla Audrey Hepburn kadar güzel ve asil olmaya çalışayım.

Hadi bakalım!

Öperins!

4 Aralık 2008 Perşembe

Aramızda casus mu var??

Türk sinema çevirmenlerine özel bir ilgim, alakam ve hatta hayranlığım var. Tamam hayatımda hiç ingilizce hazırlık okumamış olabilirim ama bu film izlerken alt yazıyı okuyup duyduklarımla karşılaştırmama engel değil elbet. Artık bilinen "kahretsin adamım" "lanet olası" ve türevleri gibi çevirilerin yanında öyle alakasız şeyler yazıyorlar ki ingilizce bildiğime şükrediyorum doğrusu. Ama benim asıl alakamı cezbeden çeviriler film isimleri.. Hoş İtalyanlar da bu konuda bizden geri değil. Hele ki Eternal Sunshine Spotless Mind'ı "Beni terkedersen seni çızarım!!!" vari bir çevirmeyle halka sunduklarını düşünürsek..Her ne ise efenim, bizim çevirmenler bu işi öyle bir yapıyorlar ki yıllar önce Robert de Niro ve Edward Norton'un The Score adlı filmlerini Komplo diye çevirip film hakkında öyle bir ipucu vermişlerdi ki tadından yiyememiştik doğrusu..Bu sefer ise tamamen filmden alaksız "hani sizin zeka seviyeniz düşük ya, 'okuduktan sonra yak' diye çevirsek anlamazsınız " düşüncesiyle üzerinde çalışılmış Aramızda Casus Var adıyla karşı karşıyaydık. Açıkçası oyunculara ve yönetmen(ler)e bakmasam aptal bir Amerikan komedisi sanabilirdim filmin adından. Ancak John Malkovich adını görmem bile film için bana büyük referans oldu..Ama ben size referans olmam. Çok beğendim o ayrı. Gerek Amerikan halkının zaaflarıyla (estetik merakı, yapmacık tv programları, kurulan korku cumhuriyeti, Cia'in işlerinin "hukukiliği", spor düşkünlüğü vs.vs.) gerekse oyunculukların mükemmeliği ile mutlaka izlenmesi gereken bir film. Hem Brad Pitt'i ve George Clooney'i bir daha böyle bir rolde görür müsünüz bilmem.. Çok çeliştim kendimle biliyorum, sonuç olarak bu filmi izlemeden önce bir Coen Kardeşler filmi izlediyseniz onu sevip sevmediğinize göre karar verin derim ben!

Yine film eleştirisi yaptım farkındayım ama ben sinema eleştirmeni değil sinema ismi çevirmeni olmak istiyorum!! Var mıdır eş dost tanıdık??
Öperins!

1 Aralık 2008 Pazartesi

Not-ist! Ya da farkedilens!

< Orkestral şarkıları sevdiğimii,
>Ananemin 70 yaşında olduğunu,(içim ürperdi)
< Dolmuşçuların yeşil ışığın yanması hususunda önsezilerinin olduğunu,
> Aslında iyi yemek yapamadığımı,
< En çok güldüğümüz şeylerin "ortak farkındalıklarımız" olduğunu..
> Hoş kal demenin hoşçakal demekten daha kuvvetli anlam ifade ettiğini,
<30 yaşın dünyanın sonu olmadığını,
< Biraz zorlarsam Nosrtadamus'a taş çıkaratcağımı, (ama çalışmam gerek) FARKETTİM. Aferim bana iyi ettim. Hoş kalın. Öperins.

27 Kasım 2008 Perşembe

Sen seni bil Sensei!

Halının üzerine uzanıp yatar gibi oldu yeni şeklimiz.. Çizimler amatörce ama olsun önemli olan NİYET!


Dost'a gittim.
Herşeyi alasım geldi..
Sanırım almaktan bu kadar zevk aldığım, giden paramın tek zerresine acımadığım, bana bu kadar doygunluk veren tek şey Kitaplar!
Okuyayım da büyüyeyim bari..











Bu kadar ciddi bir müesseseye sinema fuayesi görüntüsü yakışıyor mu?
Evet, hem de çoook!






Sana baktıkça miyagi-san'ı hatırlıyorum ağaç! Cilala parlat!
Öperins!!!

25 Kasım 2008 Salı

Kendime Notlar! (böl 1)


1- Buket Uzuner'in İstanbullular kitabı bitirilecek,
2- Zayıflanacak,
3-
Der Kuss pazılı bitirip, çerçeveletilerek odaya asılacak,
4- Diz üstü bilgisayarına
etiket alınacak,
5-
Ulak hakkında yazı yazılmayacak,
6- Var mısın Yok musun'daki dede tarikat kurarsa katılınacak,
7-
Closer alınıp izlenilecek,
8- İspanyolca öğrenilecek,
9- 20 Aralık- İstanbul,
10- Yemekli misafir çağırıldığında yemekteyiz yarışmacısı psikolojisinden çıkılacak,
11- Burak Özdemir- Tanrı'nın Doğumgünü alınıp okunacak,
12- Bulmacaya soru olunacak,
13- Sörf yapılacak,
14- 'Madem "kendine not", neden buraya yazdın?' sorusuna cevap bulunacak.


Öperins!

22 Kasım 2008 Cumartesi

Yumurta'dan 3 Maymun çıktı!

Yo yo amacım ve/veya hedefim sinema eleştirmenliği yapmak değil kesinlikle. Ancak ben bir film izlediğimde -aynen kitap okuyunca olduğu gibi- içine öyle bir giriyorum ki içimdekileri çıkarmazsam rahatlayamıyorum..
Bu sebeple yine yeni yeniden bir ve hatta iki filmden bahsedeceğim..
Yükselen değer Türk sinemasından devam ediyoruz sinema günlerimize.. Pazartesi Üç Maymun'a gittik. Hiç Nuri Bilge Ceylan (bundan sonra NBC olarak anılacaktır) filmi izlememiş biri olarak aslında çok da fazla bir şey beklemiyordum. Aslında beklediğim tek bir şey vardı; sıkılmak. Sıkıldım mı sıkıldım. Ama konudan ziyade görüntüden. Sarı ışık da sevmem, sarı görüntü de. Hele kasveti hiç sevmem. Bu sebepledir ki sarılık geçirmiş bir tavrı olan bu film içime sıkıntıları gark etti. Konu sıkılacak gibi değil; Küçük Emrah'ın yıllarca vermek istediği mesajı sanatsal yolla vermiş. Başarılı. NBC'nin neden en iyi film değil de en iyi yönetmen ödülünü aldığını çok açık şekilde anlıyoruz. Bravo.
Tam bu kısımda bu filmi bırakıp Yumurtaya geçmek istiyorum müsadenizle. Filmi evde izledim(k). Hoş ben ilk yarım saatten sonra uyuyakaldım. Tabi ki bunu yorgunluğuma bağladım. Uyandım Cihan'a sordum; güzeldi dedi. Üzüldüm. Bu üzüntümü bertaraf etme çabasıyla dün koydum tekrar kaldığım yerden devam ettim. İzledim, izledim. Bittiğinde bittiğine inanamayışımdan ağlıyordum.
Tamam sanatçı ruhum olmayabilir, sanat halk içindir öğretisini benimsemiş olabilirim ama bu nedir Semih Bey? Konu yok, tema yok, olmayan konular arasında bağlantı yok, yok oğlu yok yok.. (Tarkan'dan aşırma) Filmin sonunda NBC'ye teşekkür etmişsiniz. Ediniz ama gidip biraz birşeyler öğreniniz. İç baygınlığı vermek ne zamandan beri sanat oldu? Ben kaçırmışım da!
Yumurta'yı izlememin tek olumlu yanı NBC'nın ne denli usta bir yönetmen olduğunu anlamamdır!
Bravo NBC! Güzel ve yanlız ülken seninle gurur duyuyor..

Hamiş: Cihan alacağın olsun e mi? Yüksek sanat ruhun önünde saygıyla eğiliyorum!!!!

Öperins!

14 Kasım 2008 Cuma

Yaz sil, yaz sil! Çağan Irmak çok yaşa!

Yazacağım yazacağım ama bir türlü kelimeleri toplayamıyorum..
Belki de Çağan Irmak o kadar güzel toplamış ki kelimeleri etrafta bana yazacak kelime kalmamış..
Filmi pazartesi gördüm(k).. Çıktık, içtik.. Ağzıma koymadığım sigarayı içtim..
Salı müzikleri buldum.. dinledim, dinledim, dinliyorum..
Çarşamba..
Perşembe..
Cuma, hala etkisindeyim..

Konu basit, yalın.. Daha önce Amerikan filmlerinde alışık olduğumuz bir tema.
Ama Çağan Irmak öyle bir büyü yapıyor ki insana, izlerken konu dışına çıkıp çok başka dünyalara gidiyorsunuz.. İlk yarıdaki ilişkinin doğallığı, hepimiziden bir parça taşıyışı bizi Ada-Alper aşkına öyle bir inandırıyor ki; utanmasak kalkıp alkışlayacağız..
Antrakta muhtemel sonlar yazıyoruz, şöyle olursa çok klasik olur olmaz diye.. Ama oluyor. Çağan Irmak bildiğimiz sonu öyle bir getiriyor ki karşımıza düğüm düğüm düğümlenen boğaz artık iflas ediyor ve gözlerden aşağı iniyor hüzün..
Böyle duygusal şeyler yazmayı sevmemem , alışkın da değilim zaten..
Ama büyülendim..
Ayla Dikmen'den...
Anlamazdın'dan..
Cemal Hünal'dan..
Melis Birkan'dan..
Semiramis Pekkan'dan..
Bana Yalan Söylediler'den..
İstanbul'dan..
İstanbul'dan..
İstanbul'dan..
Aşk'tan....

Öperins!

8 Kasım 2008 Cumartesi

Cumartesi sıkılganları!

Çok pardon da; bu Cumartesi çalışma olayını kim keşfetti?!?
Musevilerden gelen bir gelenek olsaydı da onlara hürmeten biz de çalışmasaydık olmaz mıydı?
Çalışsam bir yere kadar. Sabahtan beri o site senin bu site benim dolaşıp şirkete maddi ve manevi zararlar vermem yetmiyor bir de diz üstü bilgisayarımı evde unuttuğum için muhasebecinin (-ki evet kendisi izinli) bilgisayarından girmek zorunda kalıyorum!
Ya ben zararlı sitelere girsem de virüscükler bilgisayara dolsa, muhasebe programı çökse, şirket de totoş gibi ortada kalsa? Bunu mu istiyoruz yani sayın patronum??
Ben sıkıldım, gidiyorum!
Saat: 17.26. Nah gidiyorum!
Öperins!

6 Kasım 2008 Perşembe

Bir "manim" var a dostlar!

Mektup yazdım yaz idi
Kağıdım beyaz idi
Yazacağım çoktu emme
Vakitçiğim az idi.

Mektup yazdım kış idi
Kalemim gümüş idi
Yazacağım çoktu emme
Parmaklarım üşüdü.


Öperins.

21 Ekim 2008 Salı

Sense and sensibility


Neden ben böyleyim? neden ama neden.
Önümde yapılmayı bekleyen bir sürü iş.. Hoş beni beklemiyor olsalar bile ben beklediklerini düşünüyorum. kelimelerin intak yapılabilitesi vAr mı ki?
Ben ise oturuyorum, düşünüyorum, sakız çiğniyorum, su içiyorum, yazıyorum ama çalışmıYORUM!
Yorum yorum yorum. cağım cağım cağım!
Ama yapmaya...
Öperins!

16 Eylül 2008 Salı

Cemil İpekçi mahkeme açıyormuş..

Cemil İpekçi İstanbul Adliyesi bünyesinde "Cemil iPEKÇİ Asliye Ceza Mahkemesi" açıyormuş. Cemil İpekçi bu mahkemelerde sadece muhaMAZAKAR eşcinsellerin yargılanabileceğini söylüyor.

Hayırlısı!


Haber orijinalitesi: Cemil İpekçi eski sevgilisinin yeni karısı aleyhine DAVA açmaya niyetlenmiş.

Blog olabilitesi: " Mahkeme açıyorum/açtım/açacağım/hep açarım" deyimi halkımız tarafından çok kullanılıyor ve bir hukukçu olarak beni çok rahatsız ediyor haliyle. Açılanın dava olduğunu vurgulamak istedim bu duygulu sözlerimde...