24 Şubat 2011 Perşembe

present perfectt!

artık adımın hediye olduğunu hepiniz biliyorsunuz.
bilmiyor idiyseniz de öğrendiniz, memnun oldum.
bu konuda çok espri yapıldı, hatta cem yılmaz bile bir fotografıMın arkasını imzalarken "hediye'ye hediye" yazmış.
en iyisi bu kadar komik yani.
her ne ise, 300. izleyici muhabbetini 3-4 post öncesinden hatırlarsınız.
o zaman söz verdim bir şeyler takdim edeceğim diye.
düşündüm taşındım, madem bloggerlara hediye vereceğim, hediye yine bloggerlardan olsun dedim.
bu sebeple yaptıklarını çok beğendiğim iki bloggerdan ürünlerinden hediye edip edemeyeceğimi sordum, sağolsun ikisi de olumlu cevap verdi.


size sunacağım hediyelerden ilki, nazo'ya ait.
nazo'cum malumunuz keçelerin prensesi. :)
daha önce bir çok ürününü aldım ve seve seve kullanıyorum.
benim için düşündüğü ödülse yok.
ahaha yani nazo'nun BU ve/veya BU adreslerindeki ürünlerinden İSTEDİĞİNİZ birini seçeceksiniz, ben size hediye edeceğim.
misal bu broş benim favorilerimden ve kot ceketimin ayrılmaz parçası.
seçim size kalmış.





ikinci hediye ise ankara'nın en yaratıcı bloggerlarından zeto'dan geliyor.
zeto'nun yapmış olduğu BU papyon kolyelerden yine SİZİN SEÇECEĞİNİZ bir tanesini hediye edeceğim.
benim tally weijl'den almış olduğum bir siyah papyon kolyem var ama zeto'nunkiler kadar güzel ve gösterişli değil.
bu sayede bir adet de kendime hediye edeceğim :))

hediyelerim el emeği göz nuru.
o yüzden bence çok değerliler.
hediyelerin ikisi de bir kişiye gidecek.
güzel bir kutu alıp içinde yollayacağım.
bunlar yetmez diyorsanız açıkça söyleyin, birkaç bir şey daha düşüneyim.
%100 izleyici memnuniyeti esas bu blogda.
katılmak için tek şart bu posta YORUM yazmak.
ee tabi bu hediyeler 300. izleyici şerefine verildiğinden izleyiciler de 300 olsun lütfen.
rezil olmayalım.
ben bikaç tanıdıkla konuştum onlar blogda bahsedecekler, siz dert etmeyin.
ama çok açık söylüyorum 5 kişi katılırsa kapatırım bu blogu!!!
son gün de olsun 11.03 olsun.
eh ben söyleyeceğimi söyledim, gerisi size kalmış.
sevgiler, saygılar,
öperins!

j. franco ile 127 saat.

ay aman ergen genç kızlar gibi sürekli adam fotosu paylaşıyorum ben.
30'a yaklaştığımdan miki?
sanmam.
mehmet günsür fotoğrafı da koyarsam, işte o zaman psikiyatra haber verin ama.
ben dün sinemaya gittim.
önemli bir şey başarmış gibi söylemiyorum,
zira bıdışım 8.30 gibi uyuduğundan tüm 9-9.15 seansları bizim.
hey gidi oscar öncesi tüm filmleri izleme günlerim.
bahanem oğlan değil, iş-güç biraz da tembellik.
bu sene çok ama çok zayıfım, black swan ve 127 saat dışında hiç birisini izleyemedim.
biutiful'u bile!!
şimdi 127 saatten bahsedeceğim ama ben tabula rasa olarak gittim filme ve acayip etkilendim.
bu sebeple konuya girmeyeceğim.
danny boyle'u severim.
renkleri, müzikleri kullanışı fantastiş.
tek oyuncuyla, sınırlı mekanda 95 dakika, hem de hiç sıkılmadan.
bunda james franco'nun müthiş oyunculuğunun etkisi yadsınamaz.
müstehzi gülümsemelerinizi görebiliyorum.
noraashira ile james franco için kavga etmiştik, ilk ben keşfettim diye.
ben onun yandaki çocukluğunu bilirim, taa freaks&geeks'ten.
sorun keşfetme meselesi de değil aslında.
adam güzel, bazı bazı sevimli, kısmen asi falan filan.
yani sevip, beğenmememiz için hiç bir sebep yok.
ha önce ha sonra.
bence milk'te de süperdi misal.
bu sene oscar'ı da sunuyor, bir de ödülü alırsa çok memnun olurum.
ay ne çok konuştum ya, duyan da bi şey var sanacak.
hadi öptüm.

19 Şubat 2011 Cumartesi

erdal b.

bu burun doğal mı yapma mı?
acele cevap bekliyorum!
öperins!

11 Şubat 2011 Cuma

testosteron sorunu!

aslında şu tecavüzcüleri hadım etme konusunda epey bir şey yazasım var.
bir hukukçu olarak,
bir çok kez tacizci/tecavücülerle karşılaşmış biri olarak,
ve hatta minicik kızlara taciz edenleri görmüş biri olarak.
şahsıma yapılan sözlü tacizlerden bile bu derece etkileniyorken, o küçücük kalplerin, ruhlarının ne denli hasara uğradığını tahmin bile edemiyorum.
hayatım boyunca hep adil oldum, elimden geldiğince tabi.
antep fıstıklarının bile sayılarak pay edildiği bir evde büyüdüğümden belki de.
akabinde seçtiğim- daha doğrusu beni seçen- mesleğim de adil olmamı gerektirdi.
hal böyle iken tüm objektivitem dahilinde tacizci bile olsa bir insanın hadım edilmesini insan haklarına aykırı buluyorum.
belki çoğunuz aksi görüştesiniz; sapık belasını bulsun diyorsunuz.
kavram karmaşası burada ortaya çıkıyor; cezasını bulmasını elbet ben de istiyorum.
misal infaz kanunları sayesinde 5 sene hapiste yatıp, çıkmasın istiyorum.
cezaevlerinin, girenin "dayı" olma hayali kurduğu, özenilecek yerler olmamasını istiyorum.
adalet sisteminde o kadar eksiklik varken, sadece birilerinin testosteronunu azaltmak neyi kurtaracak onu bilmek istiyorum.
ve iki gün sonra hırsızlık yapanın kolunun kesilmesini içeren düzenlemenin gelmeyeceğini bana kim garanti edecek bilmek istiyorum!
öperins!

10 Şubat 2011 Perşembe

bir matraş vakası

aslında matraş'a girdiğimde aklımda böyle bir bot almak yoktu.
henüz nr 39 çizmelerimi almamış olduğumdan, siyah, yuvarlak burunlu ama illa ki ağzı bol bir çizme bakıyordum.
o sırada bir kızın bu botun siyahını denediğini gördüm, hatta denedi ve direk alıp, giydi.
her neyse uzatmayayım ben de bu rengini beğendim, ne aradığımı/ne bulduğumu umursamadan aldım.
ne kadar zor giyildiğine aldırmadan, geçirdim ayağıma istanbul'a gittim.
sabah evden çıkarken bi baktım hafif tozlanmış.
siz ayakkabınız tozlanınca ne yaparsınız? tabi ki yağlı süngerle sildim.
fakat o da ne! botun ön kısmında gördüğünüz siyah boya, olduğu gibi botun üstüne yayıldı!
normalde olayı abartıp ağlama raddesine gelebilen ben olayı oldukça sakin karşıladım nedense.
istinye park/matraş'a gidip meramımı anlattığımda; böyle bir şeyle ilk defa karşılaştıklarını, ayakkabıyı bırakırsam fabrikaya yollayabileceklerini söylediler.
pek tabi ki teşekkür edip, ankara'da aldığım yer olan tunalı/matraş'ta halledeceğimi söyledim.
sonra tunalı/matraş'a gitme, aynı serüven, ayakkabının fabrikaya gitmesi.
ve bot fabrikadan döndü, cevap şok!
yapacak bir şeyleri olmadığını, ayakkabının yağlı deri olduğunu ve süngerdeki yağı emdiğini söylediler.
botu yeni alıyorum, azımsanmayacak bir para veriyorum, alırken bir uyarı yapılmıyor, her normal insan gibi süngerle siliyorum ve ayakkabı *booom* elimde patlıyor.
tüketici hakem heyetine başvuracağımı söyledim, koordinatörleriyle konuştular "başvursun yapacak bir şey yok" demiş.
cihan, müşteri hizmetlerini aradı; döneceğiz dediler, dönmediler.
tam da botu alıp, tüketici hakem heyetine gitmeye hazırlanırken, matraş/tunalı'dan dönüş yaptılar.
sağolsunlar tüm çalışanların kişisel gayretleriyle botun değiştirilmesini sağlamışlar.
bu botun ıslak süngerle silinmemesi gerektiğini kendilerinin de bilmediğini söylediler.
gittim yep yenisini aldım.
şimdi yalayarak temizliyorum, ahahah tamam iğrençleşmeyeceğim.
velhasıl kelam bunu anlatıyorum ki ayakkabı alırken nasıl bakım yapılacağını muhakkak sorun.
benim gibi şanslı ve ilgili çalışanlara sahip değilseniz, lekeli ayakkabı ile kalırsınız ortada.
bu vesile ile matraş/tunalı çalışanlarına bir kez daha teşekkür ediyorum.
hani okumazlar da olsun.
öperins!