Bazı özlemler vardır ki insana kendini tuhaf hissettirir. Mesela eski sevgiliyi özlersin, gider bir şarkıya sığınırsın, sokak arasında sigara içer gibi düşünürsün falan. Ama yazmayı özlemek… O başka bir şey. Sanki kalemin küsmüş de sen onu uzun zaman önce bir kahve buluşmasına çağırmışsın ama gitmemişsin gibi bir his. Şimdi kapının önünde duruyor, kaşlarını çatıp “Neredeydin sen bunca zaman?” diye soruyor.
Yazmak, biraz eski bir dost gibidir bir yandan. Önce soğuk bir merhaba dersin, sonra iki kelime derken bir bakmışsın, sabaha kadar anlatmışsın. Ama işin kötüsü, bu dost küser. Bekler, bekler, bekler… Sonra bir gün, sen tam ona sarılacakken “Önce bir kendini affettir bakalım” der.
Şimdi tam o aşamadayım işte. Kalem elimde, klavye önümde, ama kelimeler naz yapıyor. Bir nevi yazıyla flört etmeye çalışıyorum ama o bana “Hemen cümle kuramazsın, biraz mahcup ol bakalım” diyor.
O yüzden buradayım. Klavyenin başında, eski dostumla yeniden tanışıyormuş gibi. Virginia Woolf’un dediği gibi, kelimeler bir nehir gibi akmalı. Ben de o nehrin kenarında fazla oyalanmışım galiba. Artık suya adım atmanın vakti geldi. Küçük bir “merhaba” bile büyük bir adımdır, değil mi?
İnsanlık için küçük benim için kocaman bir Merhaba!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder