18 Mart 2025 Salı

Günümüz aile yapısının gerçekçi bir portresi: Adolescence


Adolescence’da günümiz aile yapısının gerçekçi bir portresini izliyoruz. İyi niyetli ama sistemin içinde çaresiz kalan bir ebeveyn figürü var. Bu da, suçun ve toplumsal dışlanmanın sadece “kötü ebeveynlik” veya “sevgisizlik” gibi basit sebeplerle açıklanamayacağını gösteriyor.

Aslında, dizi modern ebeveynliğin açmazlarını gözler önüne seriyor:

•Çocuklarını seven, koruyan ama onları dış dünyanın tehlikelerinden tamamen koruyamayan anne-babalar,

•Çocuklarının gerçekten ne hissettiğini anlayamayan veya anlamaya çalışsa bile, toplumsal ve hukuki mekanizmalar karşısında yetersiz kalan aileler,

•Sosyal medyanın, arkadaş çevresinin, okulun ve sistemin etkisinin aile sevgisini bile bastırabilecek kadar güçlü olduğu bir çağ.

Erkek çocuğunuz varsa dikkatli izlemeniz gereken bir dizi, yoksa kalbiniz bir kâğıt gibi buruşturulup fırlatılabilir…

472 Yıl Hapis, 14 Çocuk ve Hukukun Açmazı


Yakın zamanda, hakkında 472 yıl hapis cezası bulunan bir kadının, 14. çocuğunu doğurduğu için yeniden tahliye edildiği haberi gündeme düştü. Bu olay, sadece bireysel bir suç hikayesi değil; aynı zamanda hukuk sistemimizin ceza, infaz ve çocuk hakları açısından ciddi bir açmaz yaşadığını gösteriyor.

Öncelikle, hukukun temel ilkelerinden biri, cezanın şahsiliğidir. Ancak bu vakada, cezaevinden çıkmak için çocukların bir araç olarak kullanıldığı görülüyor.

Türk hukukunda, infaz erteleme müessesesi, özellikle hamile ve yeni doğum yapmış kadınlar açısından belirli insani sebeplerle tanınmaktadır. Ancak burada kritik nokta, bu hakkın kötüye kullanımı durumunda sistemin nasıl bir denge sağlayacağıdır. Eğer bir kişi defalarca hamile kalarak infazdan kaçabiliyorsa, bu hem hukuk güvenliğini hem de çocukların üstün yararını tehlikeye atar.

Bu olay, ceza hukukundaki infaz erteleme ve çocuk koruma politikalarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor. Çocukların bir “ceza erteleme aracı” olarak kullanılmasının önüne geçmek için hem infaz sisteminin hem de sosyal politikaların daha etkin bir şekilde işletilmesi şarttır.


9 Mart 2025 Pazar

 

8 Mart: Mücadelemiz, Birlikteliğimiz, Vazgeçmeyişimiz

8 Mart. Günlerden yine kadınların hakları, emeği, sesi, direnci… Ama aslında her gün böyle olmalı, değil mi? Çünkü biz sadece bir gün değil, her gün bu mücadeleyi veriyoruz. İş yerinde, sokakta, evde, mahkemede, mecliste, meydanlarda… Varlığımızı, hakkımızı, sesimizi savunmaya devam ediyoruz.

8 Mart, kutlanacak bir gün mü, yoksa hatırlanacak mı? Her yıl bu soruyu soruyorum kendime. Sonra aklıma şu geliyor: Kutlama kelimesi bize biraz uzak düşse de, birlikteliğimizi, dayanışmamızı ve elde ettiğimiz her kazanımı sahiplenmek için bir araya gelmek güzel. Ama en çok da unutulmaması gerekenleri hatırlamak için önemli. Çünkü tarih, kadınların mücadelesiyle yazılıyor.

Bir avukat olarak, kadınların yaşadığı adaletsizliklere en yakından şahit oluyorum. İş yerinde mobbing, cinsel taciz, eşit işe eşit ücretin hâlâ hayal olması, şiddete uğrayan kadınların adalet sisteminde yaşadığı zorluklar… Bunlar sadece bazıları. Ama umutsuz değilim. Çünkü her gün adliye koridorlarında, meslektaşlarımla ve müvekkillerimle birlikte hak arıyoruz. Ve kadınlar haklarını öğrendikçe, seslerini yükselttikçe, güçlendikçe değişim kaçınılmaz oluyor.



Bu yıl da, 8 Mart’ta kadın haklarını konuştuğumuz, dayanışmayı büyüttüğümüz bir sene oldu. Hukuk bizim elimizdeki en güçlü araçlardan biri ve onu kullanmayı bilmeliyiz. Haklarımız var ve bunları istemek, talep etmek, almak zorundayız.

Bugün kendimize bir söz verelim: Vazgeçmeyeceğiz. Birbirimize omuz vermekten, haklarımızı savunmaktan, değişim yaratmaktan geri durmayacağız. Çünkü biliyoruz ki, biz olmadan bu dünya eksik.

8 Mart sadece bir gün değil, bir mücadele. Ve biz buradayız!

8 Mart 2025 Cumartesi

Klavyenin Tozunu Alıp Geldim

Bazı özlemler vardır ki insana kendini tuhaf hissettirir. Mesela eski sevgiliyi özlersin, gider bir şarkıya sığınırsın, sokak arasında sigara içer gibi düşünürsün falan. Ama yazmayı özlemek… O başka bir şey. Sanki kalemin küsmüş de sen onu uzun zaman önce bir kahve buluşmasına çağırmışsın ama gitmemişsin gibi bir his. Şimdi kapının önünde duruyor, kaşlarını çatıp “Neredeydin sen bunca zaman?” diye soruyor.


Yazmak, biraz eski bir dost gibidir bir yandan. Önce soğuk bir merhaba dersin, sonra iki kelime derken bir bakmışsın, sabaha kadar anlatmışsın. Ama işin kötüsü, bu dost küser. Bekler, bekler, bekler… Sonra bir gün, sen tam ona sarılacakken “Önce bir kendini affettir bakalım” der.


Şimdi tam o aşamadayım işte. Kalem elimde, klavye önümde, ama kelimeler naz yapıyor. Bir nevi yazıyla flört etmeye çalışıyorum ama o bana “Hemen cümle kuramazsın, biraz mahcup ol bakalım” diyor. 


O yüzden buradayım. Klavyenin başında, eski dostumla yeniden tanışıyormuş gibi. Virginia Woolf’un dediği gibi, kelimeler bir nehir gibi akmalı. Ben de o nehrin kenarında fazla oyalanmışım galiba. Artık suya adım atmanın vakti geldi. Küçük bir “merhaba” bile büyük bir adımdır, değil mi? 


İnsanlık için küçük benim için kocaman bir Merhaba! 



13 Aralık 2016 Salı

Hoş geldim niyetine...

Bazı insanların ömrümüzdeki yeri müthiştir. Bunun pek mühim bir sebebi yoktur çoğu vakit, öyledir. Markus Zusak, "Bazen insanlar çok güzel oluyordu. Görünüşleriyle değil. Söyledikleriyle de değil. Sadece varlıklarıyla..." der. Yeni bir güne daha başlarken, varlıkları yetenleri kırmayın sevgili okur. Hayat ne getirir bilinmez. Var olun.

biryudumkitap.com

11 Eylül 2012 Salı

giveaway! (kupon biriktirmek yok)

aslında size biraz kırgınım.
blogumu okumamışsınız, okuduysanız bile facebook sayfama gelmediniz.
bunun anlamı, "ne yapacağım facebook  sayfanı burada yaz daha çok" demek olabilir ancak anlık paylaşımları kaçırmamak adına oraya gelseniz de güzel olurdu.
her ne ise ben sayfamı açmam adına bir hediye vermek istedim. (valla başka amacım yok)(rüşvet mii, tövbeler tövbesi)
sayfamı beğenenler arasında yapacağım çekiliş ilen bir şanslı kişiye UGH DESIGN'dan paşa gönlünün istediği bir kolyeyi hediye edeceğim.
Misal; 
Misal;

Misal;


Paslanmaz çelik, deri, tüy ve doğal taşlar kullanılarak hazırlanmış bu kolyeler, inanılmaz orijinal.
Çekilişe katılmanın asıl şartı https://www.facebook.com/pages/allegrande/214896645189647 adresinden sayfamı beğenmek, mecburi şartı ise yorum yazmak.
16 Eylül 2012 saat 00.00'a kadar katılım mümkün.
17 Eylül'de şanslı kişi belli olacak.
seviyorum sizi.
Öperins!


4 Eylül 2012 Salı

alle facebook'ta!

ben size aslında ne kadar da uzun bir yazı yazmıştım.
büyük risk yarışması serüvenimi taaa baştan anlatmış da anlatmıştım,
 sonunu nasıl bağlayacağımı getiremediğimden yazı öylece kalmış, çoğunuz da benim star tv'de yarışmaya katıldığımı öğrenememiştiniz.
günler günleri kovaladı, ben televizyona çıktım.
şarkılar türküler söyledim.
nasıl yarıştın derseniz, buyrun burdan izleyin.
neyse efenim böyle geç kalmalara mahal vermemek, alle ne yapıyor kaçırmamak için siz saygıdeğer izleyicilerim için facebook sayfası açtım.
adresi bu. https://www.facebook.com/pages/allegrande/214896645189647
facebook sayfam; twitter, blog, tumbrl ve tabi ki facebook hesaplarımın karışımı olacak.
ne ararsan var yani.
lütfeder de gelirseniz beni onurlandırırsınız,
yok gelmem derseniz, GELMEZSEN GELME BE!!
öhöm neyse.
üzerime düşen görevi yaptım.
öpüyorum.