15 Haziran 2009 Pazartesi

bir defterim olsun adı moleskine olsun

sadace kendimde değil çoğu kişide gözlemlediğim "yazamama sendromu"nun havalarla alakalı olduğuna kesin kanaat getirmiş bulunmaktayım.
gevşeyen yayların dışında meşguliyet de önemli ölçüde engel oldu yazamamama.
zaten internet bağımlılığıma ket vurmak için eve internet bağlatmadığımzdan, blog yazmak için makamımda olmam şart.
eee iş güç olunca da anca dar zamanda kısa atışmalar yazabiliyorsun.
bahanelere başlamışken devam edeyim,
bir de defterim yok benim bu aralar, dolayısıyla beslenemiyorum yazmak için.
gördüklerimi not aldığım, aklıma gelenleri sıraladığım, kitabın altını çizmek yerine cümleyi tümden geçirdiğim defterim zorlu çanta ortamında fallafoş oldu.
mecburiyetten mi büyük çanta kullanıyorum, büyük çanta kullandığım için mi içini dolduruyorum bilmiyorum.
ama sürekli çanta değiştirmekten ve bir şeyler ararken mikser misali çantayı karıştırdığımda defterin kapağı tellerinden bir daha birleşmemek üzere ayrıldı.
eşyaları(mı)n canlı varlıklar olup üzüleceklerini düşündüğümden kapağını beğenip aldığım defterden kurtulmak ve bir moleskine almak için bundan daha iyi bir fırsat bulamazdım her halde.
moleskine, ilk olarak bologna'da tanıştığım ama nedense orda almadığım/alamadığım defter markası.
bazen böyle salaklıklar yapıyorum, hani gider gelir bakar bakar almazsın ya işte öyle.
neyse moleskine'ler picasso, hemingway, van gogh gibi sanatçıların kullandığı defter olarak lanse ediliyor ve dünya çapında ciddi hayranları var.
ancak ünlü sanatçıların kullandığı defterler marka olarak moleskine değil.
siyah kaplı, sarı yapraklı defterler bu ad altında markalaşmış zira moleskine 90'lı yılların sonundan beri bu defterleri üretiyor.
şehirli versiyonlarına en son İstanbul da eklendi bildiğim kadarıyla.
defterlerin lastikli oluşu beni en çok cezbeden özelliği..
arasına rahatlıkla atmaya kıyamadığım sinema biletlerini, bana yazılan notları koyabileceğim gibi çantalarımın elverişsiz ortamına da birebir.
bu defterler için ideal kalemler 0.5 uçlu kurşun kalem ve dolma kalem olsa da vazgeçemediğim pembe ve mavi uni-ball eye kalemlerimle alacağım notların hayalini kurmaya başladım bile.
birazdan çıkıyorum, tunalı sokaklarında defterimi bulana kadar dolaşıyorum,
moleskine'im benim olunca yazılar geliyor allı yeşilli!
öperins!

8 yorum:

Eliza Doolittle dedi ki...

Buyuk canta sendromu birebir...bazen ben de devasa cantalarimin icinde bir ben yokum, bir de aradigim her ne ise diye dusunuyorum...Ruj ararken telefon, anahtar bakarken sinema bileti, cuzdan deserken sac tokasiyla karsilasip deliriyorum, hala da kucuk cantaya gecemiyorum!!

Brajeshwari dedi ki...

moleskine bayılırım.
renk renk, boy boy alasım geliyor her seferinde.
kendimi güvende hissediyorum yanımda olunca..

BahaR dedi ki...

bari istamnul'daki moleskine sergisine de git:)

Allegra'nde dedi ki...

@eliza: cüzdan(lar)ımın boyutu bile küçük çanta kullanmama engel.

@brajeshwari:aldım geldim. şimdi de kıyamıyorum nasıl ayzacağım diye :))

@bahar: canım aslında haberim var da ondan. bu hafta sonu efes one love için istanbul'da olacağım. aaaaaaaaaa ikisi de sanralistanbulda. gitmişken muhakkak görürüm :)

beenmaya dedi ki...

ay o kıyamama durumları bende de var ya çok komik :))))

gwen dedi ki...

eskiz defteri olarak kullanıyorum ben. her türlü kırtasiye ürününe karşı derin duygular beslerim fakat onun yeri apayrı...

Evren dedi ki...

kaç rengi var bilemedim ben de... geçen gün d&r a gittim ve pembe olandan aldım çıktım... kullanmaya da başladım sanki hiç yokmuş gşbş :)))

Allegra'nde dedi ki...

@beenmaya:çok komik ama bazen o kadar korkunç oluyor ki yaşlanınca çöp evim olamsından korkuyorum :)

@gwen: kırtasiye ürünlerine karşı olan aşk bende de var. çıldırıyorum kırtasiyede. :)

@evren: ben ilk moleskine'mi aldım bakalım darısı diğer çeşitlerin başına :)